,, içimizde ki AŞK donmak ile erimek arasında kaldı..”

…………..
……
seni hiç bir Ademoğluna benzetmedim ben..acımda ki acımdan hafif tutmadım acını..yenilgimden uzaktı bu ayrılık, yüzün her gökyüzü ekranında varolduğunda..
Derviş olsam yollarda ararım adımlarını,
ama milyonlarca şair seni yazmış olmalı her kitapta ,,adın” baş kahraman..
ne aldıysam elime ,,seni okudum hep..”
gözlerine güvendim,o okyanus derinliğinde ki el uzatan o küçük Çocuğun ellerine..
yağmur birikintilerinde şımaran Çocuklar’ın sevindiydi,
her merhaba dediğinde içimde ki ürperti..
içimden mısraları makara çevirirken ağzımdan çıkan kelimeler sendin..
her yol bekleyenlerin gözleri ile baktım gökyüzüne,
her evlâdı ölen anne feryad-ı ile çağırdım seni,
gökyüzümü hapis yaptığından beri..
seni bir alışkanlığa dönüştürmedim ki  ben,
hiç bir alışkanlığa alet etmeden,anne memesi arayan bebek gibiydi umutlarım..
aşk kimi evlerde yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti
sahte olan her şey gibi elbette bu da bir lükstü memleketimizde..
ben aşk’ı ateş’e düşmüş demirden geçirerek sevdim,
şekil almasa yakışmazdı seni sevmeme..
ne vakittir yoksun,bir çok sen’i özledim
hangi uzaklıktan geleceksin bilmeden, bekliyorum..
nelerden medet umar oldum bir bilsen
bakışlarının işaret ettiği yerde duracağım
son ekmeğı yere düşen Çocuk gibi öylece kala kalacağım..
,,gelmen iyilikti diyeceğim susup kalacağım..”
elleri mi..? gözleri mi..? nereye koyacağım şaşıracağım..!
dua edip yüzüme mi..? yüzüne mi..?
sana mı..? Yaradan’a mı ..? bakacağım..!
köşe başı döndüğün sokakta al avuçlarımı avuçlarına
bir gölgen ile yeşersin İstanbul..
ömrümden öteye sevdiğim Adam,
,,sen” İstanbul da doğmasaydın çağırırmıydı bu gökyüzü..

,, içimizde ki AŞK donmak ile erimek arasında kaldı..”

ayrılan herkesin kederi gölgem de birikti..
ne içsem geçebilirdi…

✍#karcicegigünlügü

#ney
#nazimhikmet
#melekmosso
#hauser
#necipfazılkısakürek
#yedigüzeladam ♡yedisi
#seattle
#sezenaksu
#cemadrian
#arash #zülfülivaneli
#gencoerkal #purelove❤️
#necipfazılkısakürek
#yedigüzeladam ♡yedisi♡
#cemalsüreya
#canyucel #sabahattinali #ahmedarif
#cemadrian
#şiir
#şiirsokakta
#siirheryerde
#müzikkutusu
#evgenygrinko
#field
#faridfarjad
#haluklevent
#edebisözler
#yılmazerdoğan
#italy
#paris

ruh-u revan’lı haller

aşk eski fotoğraftır,gördüğünde mutlu olduğun,anılara dalıp,hatıraları didiklediğin.
ve aşk boyutların gizli geçidinde ki anahtardır.okuyucunun eline kalem aldırtan ,kimi bedenleri duvar arasında öldürten,başkadır yani..
toprağa her ektiğini seversin belki, hatta hiç görmediğin lezzetler ve muazzam görüntüye sahiptir gözlerin..
gel gör ki o toprakta illâ bir kişi kök salmıştır..
ve artık o toprakta olsun veyahut olmasın..
“O” artık hep orada olacaktır..bunu toprakta yeni filizlenen hiç kimse bilmeyecek olsada..

insanlar öldüğünde unutulmaz, nice insanlar var yaşadığı halde ölü sayılan..
öldüğü halde şurada yaşayan..

öyle değil mi..?

,,pencereye konan kelimeler”

aşkı gövdeden doğuran adam

sen koydun bu güzelliği kalbimin önüne

ölüm mutlak tanıtır kendini

kurutma nehirleri

sana ait ne var ne yok yaşama sevinci,

günler,saatler aylar,zamanlar karıştı

ne vakit doğup ne vakit karşılaştı gençliğin gençleri

ne vakit öldüm…

ödülüm cezam ve neden?

ihtiyar ağaç gibi susuyorum

ey! gecikmiş olgunluğum da gelen,gençliğimin zaman tünelinde rastladığım aşk!

sende,yalnızlığın yıkıklığında ki yalnızsın.

uyandım.bir şükür bir dua varlığına,

birazdan kalkacaksın duvarların can bulacak

papuçların hareket edecekler mutfağa

demlik ziyafete hazır,

kokusu senden çayın,

demi sende sohbetin,

pencerede rüzgar öpmeyi bekler yanağından

sen uyandın karanlık çekiliyor gökyüzünden

kasabanın horozları senin martıların var,bazen serçelerin,  odana ses eden

ve..ben

bunların uzağında bakacağım sana

insan nasıl üzülmez böyle bir masala

ha! bu arada masallar kahramanları olsun diye değil

kahramanlar masalları olsun diye vardı..

öyle işte…

günaydın..beni kalbinden doğuran adam.

bu,nasıl bir hediye Allah’ım

bu, nasıl bir tanımlama,bu nasıl bulmak olgunluğumda gençliğini.

ölüm yaşarken nasıl da acı veriyor insana…

şimdi,demir paslı olsada ağırlığından bir şey kaybetmez,kaybetmez  kaybetmesine de

pas işlerse,dere kenarlarında ki yosunlar gibi bulanık olur sular,zehre dönüşür masallar…

hâli hazırda yazıyorum yazmasınada mezar taşlarının sözü mü olur,dili mi olur soğuk taşların…

ey aşk! ey aşk’ı kalbinden doğuran adam

yara etme kalbime,

yaşarken iyileştir ki !ölmesin bedenim toprak altında….

yürüdüğüm gökyüzü,gökyüzünün efendisi…

su damlasında ki sonsuzluk…

iyi bak kendine…

karçiçeğigünlüğ

“kalbimin en gereği”

Üsküdar sahil kenarında
boğaza doğru
hâli hazırda bulmuşken seni
henüz yaşıyorken gökyüzü altında
çökelim şuraya da nefesim kesilmeden.
kelimeler,seninle tanışmayı dilemişken
sadece dinle…
sen baykuşların beklediği karanlıkların efendisi
sen Çocukluğumun içi içine sinmeyen hallerinin
olgunluğumda cesaretini kaybettirmedeğisin
yağmur sonrası evde soluğu alırken
sobanın yamacına sığındığım o sıcaklıksın
mevsimlerin ilk meyvesini yerken verdiği his
yağmurda sen olma ihtimalin olursa diye
yanağıma düşen damlalarda
şemsiye taşımadığımsın
Kezban teyzenin can eriği verme ihtimâli ile çitlerde beklediğim
•••
sen,Çok sevdiğimiz Öğretmenimize komşunun bahçesinden aldığımız en güzel olanı düşündüğümüz kadife kırmızı gül
sen,güllerin yerini ispiyonlayan hanımeli ağacı
sen,avuca yakışan,kokusu ile bahçenin kıskandığı aşka davet ettiren,hasret kokan,sevda kokan “pembe gül”
diyorlar ki;
neden yağmur…
yağmur olmasa kurur topraklar,nasıl açar o güzelim doğa ananın tablosu rengarenk ağaçlar…senin yağmurunla can bulmuş topraklar
lâkin sevdiğim, olâ ki yağmur oldun,fırtına, bazen kasırga,tufan hatta
unutma sevdiğim hiç bir şey avucumda sana ettiğim duaları eksiltmez.
•••
seni nasıl anlatacağımı sorsalar veya kime benzediğini..
…..susarım…uzunca….ben ki hazır cevapları olan…
seni sana benzeyene bulmak zor
ayrıca,sen neden içimde ölmüş veya tanıdıklarıma benzeyesin ki…
içimde ölen şehirler ,insanlar olsada..
tek ölmeyen, Çocukluğum ile yanımda getirdiğim
o muhteşem “GÖKYÜZÜM” olabilirsin ancak…
gökyüzü sana benzeyebilir ancak
gecenin uğurlandığı sabahlara,gün seni bekler ki aydın olsun semâ
seni buluta sorsunlar nerelerden nerelerden geçtin de yağmurların,fırtınalarda buldu kendini
seni,bir kuşun gördüklerine sorsunlar ki nasıl sessiz kalabilirdi çığlıkların
denizde onca balık varken, senin sevdiğinin atacağı bir yudum simite hasret ve müptelâ oluşunu görsünler
gençliklerinde martıların aynı semt,cadde,gökyüzünde tesadüf etmeyen uçuşlarına olgunluklarında rast gelmeleri..aynı semtte..
bilsem ki buradaydın bilsem ki mola sancıları sana getirecekti beni
yorgun kanatlarımla daha koşar adımla uçardım inan
gözlerinde okyanus derinliğinde ki mercanları sana vermek için…
Üsküdar sahil kenarında
boğaza doğru
hâli hazırda bulmuşken seni
henüz yaşıyorken gökyüzü altında
çökelim şuraya da nefesim kesilmeden.
kelimeler,seninle tanışmayı dilemişken
sadece dinle…
sen baykuşların beklediği karanlıkların efendisi
sen Çocukluğumun içi içine sinmeyen hallerinin
olgunluğumda cesaretini kaybettirmedeğisin
yağmur sonrası evde soluğu alırken
sobanın yamacına sığındığım o sıcaklıksın
mevsimlerin ilk meyvesini yerken verdiği his
yağmurda sen olma ihtimalin olursa diye
yanağıma düşen damlalarda
şemsiye taşımadığımsın
Kezban teyzenin can eriği verme ihtimâli ile çitlerde beklediğim
•••
sen,Çok sevdiğimiz Öğretmenimize komşunun bahçesinden aldığımız en güzel olanı düşündüğümüz kadife kırmızı gül
sen,güllerin yerini ispiyonlayan hanımeli ağacı
sen,avuca yakışan,kokusu ile bahçenin kıskandığı aşka davet ettiren,hasret kokan,sevda kokan “pembe gül”
diyorlar ki;
neden yağmur…
yağmur olmasa kurur topraklar,nasıl açar o güzelim doğa ananın tablosu rengarenk ağaçlar…senin yağmurunla can bulmuş topraklar
lâkin sevdiğim, olâ ki yağmur oldun,fırtına, bazen kasırga,tufan hatta
unutma sevdiğim hiç bir şey avucumda sana ettiğim duaları eksiltmez.
•••
seni nasıl anlatacağımı sorsalar veya kime benzediğini..
…..susarım…uzunca….ben ki hazır cevapları olan…
seni sana benzeyene bulmak zor
ayrıca,sen neden içimde ölmüş veya tanıdıklarıma benzeyesin ki…
içimde ölen şehirler ,insanlar olsada..
tek ölmeyen, Çocukluğum ile yanımda getirdiğim
o muhteşem “GÖKYÜZÜM” olabilirsin ancak…
gökyüzü sana benzeyebilir ancak
gecenin uğurlandığı sabahlara,gün seni bekler ki aydın olsun semâ
seni buluta sorsunlar nerelerden nerelerden geçtin de yağmurların,fırtınalarda buldu kendini
seni,bir kuşun gördüklerine sorsunlar ki nasıl sessiz kalabilirdi çığlıkların
denizde onca balık varken, senin sevdiğinin atacağı bir yudum simite hasret ve müptelâ oluşunu görsünler
gençliklerinde martıların aynı semt,cadde,gökyüzünde tesadüf etmeyen uçuşlarına olgunluklarında rast gelmeleri..aynı semtte..
bilsem ki buradaydın bilsem ki mola sancıları sana getirecekti beni
yorgun kanatlarımla daha koşar adımla uçardım inan
gözlerinde okyanus derinliğinde ki mercanları sana vermek için…seni sevmek… odun sobasında pişen ekmeği sabırsızlıkla bekleyen Çocuğun
sokağa kaçma heyecanının verdiği mutluluk
seni sevmek…sabah beridir kan ter içinde oyun oynayan yorulma nedir bilmeyen Çocuğun akşam saatinde ev ile oyun arasında kalsada oyunu tercih etmesi bir neviiiii
sevgiyle
“önce Çocuk”
seni sevmek… odun sobasında pişen ekmeği sabırsızlıkla bekleyen Çocuğun
sokağa kaçma heyecanının verdiği mutluluk
seni sevmek…sabah beridir kan ter içinde oyun oynayan yorulma nedir bilmeyen Çocuğun akşam saatinde ev ile oyun arasında kalsada

göğsümün gergefinden yüreğime akan sızıntılar

usul usul dolar havuza
“ölüm” usul usul,bilmek kolay,görmek kolay
anlatmak değil…
kitap misali sayfalar,
okuyorum hayatı
eskiyen saçlarımla
gözlerimin görüp yüreğimin dayanmak zorunda kaldığı gerçekler…
kapılar vardır sokaklara açılan
beklersin beklersin gelmez
Ve!…
aslında hiç gelmeyecektir.

yığılır kalırsın,
üzüm salkımlı,bengovil,ıhlamurlar arasında
“ölüm” usul usul
kanar yamacına
bahçenin çiçekleri,şaşkın,çaresiz,sağdır,dilsiz
ilkbaharın sonbahar misâli olmasına .
kirpikler ıslak,dizler tutmaz bahçenin boş bulunan yerine çökmüş insanda…
başlar ömrün boyunca zihninde bir köşede, bazen kahkahanda bulacak hatta ömrün boyunca anılarını saklayıp izleyeceğin sahne.
hem uzak gibi hissedersin gidişini bir anda,
hem nasıl dersin nasıl az önce yanındaydım oysa!…
çaresizlik ile acının tecrübesi kaplar etrafını
ErdemBayazıt yazmıştı mısralarına:
bazen ölüm vardır
ölümden önce gelir….

sevgiyle
“önce Çocuk”

tehlike sadece virüs değil sokaklarda eğer bir Çocuksan

ters bir orantı var
“Çocuklar”
orkide olan şehirlerde açlıktan dileniyorlar,çatısı olmayan sokaklarda, gecenin siyah battaneyisine sığınarak.

çimenlerinde gelincik,papatya olan kasabalarda dilenmez Çocuklar,çatısıda vardır,orta derecede fakirlik,

karçiçeği açan coğrafyalarda da dilenmez Çocuklar,tezeklerle ısıttıkları çatılarıda vardır üstelik,buralarda ağalık yönetimi baskı olduğu için geleceğin kölesi yapmak adına küçük yaşta beyinleri yıkanan.

gelişmiş ülkelerde ise hiç unutamayacağım Victor Hugo’nun eserinde bir yetim olan ve kendisinde yaşı küçük olmasına rağmen Jan Valjean’ın kardeşi için çaldığı ekmekten dolayı bundan sonra ki ömrünün bir kitapta anlatılandan daha fazla yaşamak zorunda kalacak olmasıydı
“şimdi sadece virüs mü? tehlike bu Çocuklar için,geceler de yaşam mücadelesi veren , beyinleri yıkanan bu Çocuklar için peki aşı mı? bekliyoruz insanlığı düzeltebilmek adına.Çocuklar’ın ferahı için!..


sevgiyle
” önce Çocuk

🌸🌾🌸🦋

bir bahar başlangıcında biriktirdiğimiz kelebekleri salı versek düşlerimizden,sevincimize ortak ne var ise dize getirsek madde madde!..
bir çay yudumunun sıcaklığında yutkunsak, devam ederek kaldığımız yerden sohbetimize!..
olmazı oldurana,tesadüflerin sebebine kavuşturuna,aynı yolda yoldaş edene, hâmd ile şükürü avuçlarımızda nasip edene…
bir bahar başlangıcında olgunlaşmış düşlerimizi salıversek işte gökyüzüne…
“karçiçeğigünlüğü”

sevgiyle

önce Çocuk”

” MİMOZA “

Hayatım boyunca sarı rengi sevmemiştim, adını duymuş olsamda kendisi ile karşılaşmamış olmak çokta üzdü açıkçası ta ki Değerli bir Hocam’ın yazısını görene kadar da karşılaşmayacaktım belkide.Merak edip bir bakayım nedir neye benzer bu “mimoza çiçeği” ve doğa anaya yakışan bir şey daha…
eee Hocamın Mimoza ile paylaştığı yazıya buyrun madem;

Mart Mimoza Demektir, 🌾
Hikayesi de çok güzeldir.
Türk kadınları da hikayedeki kadınlar gibidir, güçlüdür. Bu nedenle bu baharda sevdiğiniz kadın dostlarınıza mimoza alabilirsiniz.
İtalya 1946 yılında ikinci dünya savaşından yıkık dökük çıkmış; insanlar bir coşku, yaşama dair bir umut aramaktalardı.
Derken İtalyan Kadın Birliği üyesi olan 3 kadın, toplumun yeniden inşasının “kadın dayanışmasına” bağlı olduğunu düşündüler: Teresa Mattei, Rita Montagnana ve Teresa Noce.

Üç güçlü kadın, bu yaklaşımlarını sembolize etmesi için bir çiçek seçmeyi teklif ettiler. Sunulan tüm teklifler arasında üç tanesi öne çıktı: Karanfil, anemon ve enfes kokusuyla mimoza çiçeği. Aşağıdaki özellikleri sayesinde kazanan mimoza çiçeği oldu.

Sapsarı renkleri ile neşe saçtığı için (savaşla yıpranan moraller, mimoza çiçeği ile düzelsin diye)
Martta çiçek açtığı için (Dünya Kadınlar Gününü sembolize etsin diye)

Büyük bir ağaç haline gelene kadar çok fazla emek ve bakım gerektirmediği için (İtalya da mimoza çiçeği gibi hızla kalkınabilsin diye)

En önemlisi de, aynı kadınlar gibi kırılgan görünümlerinin arkasında güçlü bir karakter barındırdığı için (mimoza çiçeği zor coğrafi koşullarda bile çiçek açabilir). O gün bugündür başta İtalya ve Rusya’da olmak üzere, Dünya Kadınlar Gününde (8 Mart) kadınlara mimoza çiçeği hediye edilmektedir. Bir kadın sadece sevgilisinden veya çocuklarından değil; dayanışmayı sembolize ettiği için kadın dostlarından da mimoza çiçeği hediyesi alır.

Mimoza çiçeğinin özelliklerini ve dünya literatüründeki yerini göz önüne aldığımızda, mimoza çiçeğinin aşağıdaki anlamları taşıdığını söyleyebiliriz:
“Dayanışma
Hassasiyet, Çoşku ve Umut”
NOT:BELKİ ŞİMDİLİK ,SARI SADECE MİMOZADA GÜZEL KALACAK, BAŞKA SARILAR KEŞFEDENE KADAR”
@nsedatozlu Değerlim teşekkür ederim

sevgiyle

“önce Çocuk”

💃🕺

özlemlerin kıyısında kayık bağlı,
o yüzme bilmiyor ben ise çözüp gidemiyordum!..
geç oldu güçte köprüler kuruldu iskeleye,
Leondroslar Hero’larina ulaşmak icin boğulmayacaktı artık

sevgiyle

“önce Çocuk”

yer değişimi

kış doğadan çekildi insanoğluna yerleşti.
nereye baksan soğuk, zor günler yaşamaktalar.
ısınacak mevsimleri yok yeşerecek baharları,bir o kadar da umutları!…
kış gelmiş yerleşmiş ocaklara, yüreklere
ve;
tecrübeli,temkinsiz olduklarından olsa gerek yavaş yavaş yıkılıyor barınaklar…

sevgiyle
“önce Çocuk”

🍂🦋🍂

eşyalara değer veren insanoğlu çocukları eskittiler,
çocuk geldi dünyaya,akça pakça parlak iken yüzleri siyaha boyayıp dilendirdiler,
yetişkinler dahi korkablirken gecenin karanlığında sokağa attılar çocukları,
dünyada tek harika bir varlık vardı o da “ÇOCUK” gel gör ki ziyan ettiler
her insana nasip olmazdı bir yaşlının avuçlarında dua olmak
gel gör ki onlarida ziyan ettiler
hayvanları telef doğayı yok ettiler
Sevgiyle “önce çocuk”

Rüzgâr ile Gökkuşağı

O kadar da cesur değilim,kaybetmekten korktuğum insanlar var hayatımda.

Rüzgâr olmak cesur olduğu kadar ihtişamlı görünürlüğünün altında nasılda yıkıcı. Zaman,hayat her ne ise fırtına olmanın gerekliliğini düşündürür bazen , hadi gel Gökkuşağı olmaya var mıyız?. Onarıcı ve şifa gibi. Her ne olursa olsun yağmurlardan sonra açmayı başarıyor ve doğmaktan,olmaktan korkmadan. Hayat senden vazgeçmemek için sana eksilmeyen bir değer armağan ettiği halde,yorulmak bahanesiyle gökyüzüne küsülürmü hiç.

Bizim de yükümüz ağır olur bazen ve gel sen taşı demeyiz. Ayağını taşa vurduğunda acısını,ne taştan ne yoldan sor,acının geçmesini bekle ve yürümeye devam et.Ne için duraklatıldığını bilemezsin.Rüzgar (kötülük)kişiseldir,bireyi tüketir ama gökkuşağı (iyilik) kitleseldir bulaşarak yayılır ve bütünler. O yüzden biri ölmeye diğeri çoğalmaya mahkumdur.

TARAFINI SEÇ ÇIKINCA KAÇACAK YER Mİ ARASIN YÜZLERDE OLUŞAN KORKUNLA,SENİ GÖRMEK ÎÇİN HABER Mİ SALINSIN YÜZLERDE Kİ MUTLULUĞA!…

Hadi bir çay demle ve gökyüzünü izle hazır sonbaharı görebilmekte nasip olmuşken. Farid Farjad çalsın arka fonda ve gülümse yeni uyanışlara.

Sevgiyle

“Önce Çocuk”

Adını Sen Koy

Ben ne bulutlar gördüm hava kapalıydı, şimşekler çakıyordu ama yağmazdı o yağmur,bazende günlük güneşlik iken yağan.

Bazen rengârenk Kelebekler,Uğur Böcekleri konardı elime manalar çıkarırdım her umut yolcusu gibi. Bazen de dikenler batardı papatyalardan.

Bazen düz bulduğun yol yorar,bazen gözünde büyüttüğün yokuştur dinlence adresin.Kimbilir hangi tastan,hangi elden içeceğiz bir yudum suyu veda ederken dünyaya. Şerbet mi?olâ zehir mi?

İnanmak güzel bir şey Yaradana, soran olursa her şeye müstağniydi aslında kararınca,ailesi hariç diyiverin usulca…

Hayat’ın her şekli her hâli güzel. Çünkü Yaratan GÜZEL. Bir gün yok olacak bu dünyanın kötülüklerle dolu olması ne kadar manasız.

Varoluş sebebimizi unutmasak,sorumluluklarımızı,ne ise görevimiz onu yapabilsek.

Doyumsuzluģumuzu kontrol altına alabilseydik,şükürlerle besleseydik kalbimizi belki tüm kalpler renkli olurdu.

Her ne olursa olsun dualarımız renkli kalması umudu ile. Yaradan halleder,biz renkli kaldığımız sürece.

Gözümün göremediği uzaklıkta ,yüreğimde acıya sebep olan hüznüm var onada kader dedik,eyvallah dedik,sınava tâbi tutuyorsa Yaradan,kalbimize sevgimizi koyduysa bu dünyada elbet buluşturur ebedî hayatta. Bir yanım hasretten boğulurken,diğer taraftan Sabır der Meczup ya sabır. Vardır bir bildiği derim dinlerimde aslında,gel gör ki olmuyor,korlar yanar yüreğimde.

O yüzden sevdiklerinizin yokluğu ile sınavdan gećmeyesiniz derim…

“Sevgiyle”

Önce Çocuk

Kader?

Kader mi?gerçekten Çocukların pamuk ipliğine bağlı hayatı? Bence kader. Anne,babayı seçme gibi bir şansı yok.Dünyaya gözlerini hic tanımadığı bir kucakta açtığında zamanla onu besleyen,koruyan bu yuvanın ailesi olduğunu anlayacak. Sonra ailenin kültürü,sistemi ile biçimlenecek ,şekillenecek. O yüzden önemlidir esasında tohumlar nerede nasıl toprakla filizleneceği. Uygun olmayan toprakta,iklimde şahane bahçeler olması olsa olsa tesadüf olur. Ve kanımca tesadüf diye bir şey yoktur.

Diyorum ki mucize bir şekilde sadece 9 ayda oluşan bu muhteşem bir şeyi doğduğunda ziyan ettiler.

Suçlular sadece anne ve baba çünkü Çocuklar bu kişilerle şekillenir. Evet büyüdüklerinde kendi bahçelerinden başka bahçelere gećtiklerinde farkı anlayabilecekler lâkin oluşmuş bir şekli bozmak ise zor.

Hoş gerçi bazı Çocukların bunları görmeye bile şansı olmadı. Aģlatmayın Çocukları derim ya her vakit işte bazı Çocuklar büyüdüklerinde uzun uzun ağlayacak şansları bile olmadan telaffuz bile etmek istemediğim kişiler yüzünden öldürüldü.

Yine bazı Çocuklar ise nefes almalarına rağmen toprağın üstünde ölü bir hayatları var. Bunların suçlusu sadece ve sadece anne baba malesef.

Düşünüyorum kendimi, koca insan olarak korkularım olabiliyor ise küçük bedenler nasıl tutunabilir,yağmur sonrası titreyen kuş misali nasıl o yürekler tutunabiliyor yaşama…

İki ayrı tarla düşünün bir tarafı ekilen tohumlar sonrası,toprakları gerekli miktarda sulanan,börtü böcek geldiğinde korunan,en önemlisi sevgi ve azimle hasatı bekleyen,

Diğer tarlayada aynı tohumlar ekilmiş,arzuya göre sulanan,zararlı hiç bir şeyden korunmamış,ne sevgi var ne ćaba kendi haline terkedilmiş bir tarla,burada tüm tohumlar ölür mü? hayır ölmez,başaranlar olacak illâ ki her zor şartta aćan Karçiçeği gibi.kimi şükrederek kimi zor şartların sonucunda filizlenmeyi başarabildikleri için isyan ederek.

Tohumları ekiyorsan bakmayı bileceksin. Ki onlar secmedi seni…

Sevgiyle

“Önce Çocuk”

Bşka br dnyA MMkn

Sevdiģinde oluşan yalnızlık hep erkendir

Eğer Gökkubenin altında birlikteliğimiz devam edebilseydi ve ruhlarınızın gökyüzünde dolaştığını bilmesem bu kadar hayran kalmazdım belki de Gökyüzüne,Varlığınız olaydı yanımda belki de bu kadar yüreğimi sızlatan kelimeler cümleleri oluşturmazdı,Çocukluğumuzda sırılsıklam ıslanan yağmurdan sonra birlikte sarılarak uyumanın hazzını almasaydım, yağmurlar bu kadar güzel olmazdı, ikimiz daha ćok küçükken birlikte bakar iken o yıldıza bizi kendine hayran bırakmasaydı yıldızlar bu kadar manidar olmazdı belki de kimbilir…

Belki de bir gün yokluğumuzu tecrübe edeceğimizi biliyordu ki bu gözlerimiz hüzün doluydular…

Çünkü biz çok severdik birbirimizi…

Öyle işte!

Bekleyene Zordur

Hiç oturamayacağımız o evin balkonunda hep bekleyeceğim Seni…

O yoldan geçen Sana hiç benzemeyecek insanların Sen geliyormuşcasına kuracağım hayalinle oyunlar kurarak zihnimde,

Bitmeyecek,yaşanmayacak,görülecek bu düşten ibaret yine “SEN” ile olan tüm anılarımızda yaşatacağım SENİ

Öyle İşte!

İnsan ve Doğa

Mevsimin en en güzel ayı, doğanın muhteşem Kolaj çalışması🌺 doğa tüm yorgunluğunu toprak ana’ya güvenerek bırakacak…Yeniden doğacak,tüm ihtişamı ile,Yağmurlar yağacak üzerine temizlenip Bahar’a hazırlık yaparak yeniden doğacak….

Şimdi mevsimin en güzel hali doğa ana renkleri ile dans ediyor… Doğaya ses ver🍁🌺🍂🍃🍃İnsanların hayatı doğaya benzer

“ALiiiimmmm”

Uçsuz bucaksız gökyüzünde kanat çırpan martıların; Sonsuz huzuru anlatan denizin maviliğinde gördükleri, kendi yansımaları kadar eşsiz hayat….. Gülümsedikçe ve umut ettikçe yaşamaya değer…di. ve devam etmem gereken emanetimde olan Yeryüzünde ki Gökyüzüm ile birlikte Can Ailem var
Diğer türlü yokluğuna dayanmak kolay mı?olâ ki be ALiimm
Çok şükür hasret çektiriyorsun

Sevgiyle

“Önce Çocuk”

Gecenin Siyah Battaniyesi

Oy zamanı takım elbiseli insanların yüzlerinde oluşan maskeler ne kadar can acıtıcı.

Çoğunun vaadleri yetişkinlere uyumlu…

Bana şunu söyle o parklarda korkusuzca oynayan ÇOCUKLAR neredeler…

Gecenin siyah battaniyesi kuytu köşelerde yaşamak zorunda kalırken gecenin siyah battaniyesi onların üzerlerini dahi örtemeyip korkan Çocukların yüreklerinden haber ver usta…

Bana bunları anlat…

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Zamanlı Zamansız

Çok sonra anladım,Çocukken eğlenip,tarifsiz bizleri mutlu eden oyunların aslında yetişkinliğimizin alt yapı çalışmaları olduğunu.Mesala 9 taş oyunu;taşlar üst üste dizilir,yıkar tekrar yaparsın.

Hayat bir çok defa aynı şeyleri yaşatmış,sıfırdan başlatmış olsada başardım. Her defasında aynı taşları oturtup yeni kuleler yapabilmeyi.

Lâkin zaman ve kader dediğimiz bu süreçte haneden eksilen Canların gidişlerine yapabilecek bir şey bulamadım. Yıllarca hayatın hem ilkbahar, hem sonbahar tarafını ALiiiimden sonra boşuna sevmediğimi farkettim.Fatih’le hayatın çok kısa olduğunu eşyaların,kıyafetlerin saklanması yerine kullanılması gerektiğini öğrendiğimde çok küçüktüm. O yeni alınmış kıyafetini giymeye vakit bulamadan gittiğinde,hiç bir kıyafet özel zamanlarda giyilmesi için ayrılmayacaktı. Her vakit özel zaman. En değerli misafir kendin ve ailen olmalı bu kısa ömürde…

Babaannem boşuna öğretmemişti duaları,gerek duyduğumda dualar’ın mucizevi etkisini gördüm.

Annem mesala hırs ile büyütmemişti bizleri nasip ve sabır gerekiyordu,bu dikenli yolların ardında ki yeşil vadiye ulaşmak için…

Babam’ın eşsiz sabır,merhamet,cömertliği ile bize devrettiği aba üzerimize yakışan en güzeliydi….

Aynı çatı altında ihtiyaç duyduğumuz da gördük ki merhemlerimizi birbirimize kendimiz yapmışız Can Kardeşler olarak…. Yaradan aynı tastan çorba içmeyi nasip etmiş bize Lâkin ahir zaman eksiltti bizi o da kaderimiz

Çok şükür hasret çektiriyorlar ya çektirmeselerdi… Gittikleri yerden

ÖZLEDİK SİZİ HEY KİME DİYORUM

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Renkli Dualar

Hepimizin ayrı hüznü ayrı dertleri ulaşıyor Semaya. Dualarımızı görme gibi imkanımız olsaydı müzik notası gibi çok farklı şekiller oluşurdu heralde gökyüzünde.Dilerim tüm dualar renklidir.

Kimin neye ihtiyacı var ise onu hâyr ile kabul eyleye Yaradan.

Belki çok acı şeyler yaşadığımdan olsa gerek özel duam ile dualarımdasınız. Gözünüzün görüp yüreğinizin dayanamayacağı şeyleri tecrübe etmeyesiniz🙏🙏🙏Hayırlı Kandillerimiz olâ 🙏🙏

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Bazı acılar sessiz yaşanır

Yokluğunda ki varlığında muhteşem hasretin denize 1 mm uzak bir balığın can çekişmesi kadar olsada.

Kimi denizler,içinde olmasına rağmen öldürür balıkları,

O yüzden sadece sana hasretim, denizlere değil

Aklıma geliyorsun elim telefona gidiyor ve yokluğunla yüzleşiyorum

Çokkkkk zaman geçti bir o kadar da yakın

Yani demem o ki Sen bitmeyen bir sızımsın

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

“Pembe Şemsiyeli Çocuk “

ÖNYARGI

Yağmur birazdan hızlanacak ve annenin aklına gelen ilk şey şemsiyelerinin olmamasıydı. Okula gidecek Ćocuğunu yağmurda sırılsıklam olmasi bir anda tedirgin etti anneyi. Hemen bir kaç dükkana girip sanki yağmalanmış gibi şemsiye yoktu. Birinde ise olması gerekenden fazlaca pahalı ve ćokta sağlam olmadığı için almadı anne. Bir dükkana girdi ve sadece orada biraz daha alt fiyatta pembe şemsiye kalmıştı.

Erkek Çocuğu için ćokta rengi uygun olmadığından almadılar. Tedirgin ve üzüntü içinde koskoca şehirde şemsiye bulamadıklarına üzülürken başka bir dükkanda yine tek kalmış siyah şemsiye alarak o rahatlıkla evlerine gittiler.

Burada olay aslında maddi durum bir o kadar da o pembe şemsiye ile okula gitmesi gerekseydi oluşabilecek önyargı.

Hayal ettiğimde üzülüyorum ,önyargı ile acımasız yorumlar,düşünceler oluşmasına. Çocuklarımızı büyütürken gördüklerinden önce sebeplerini sorarak büyümelerini sağlayabilmek.

Neden acımasız,düşünce yetilerini yitirmiş,el uzatmak yerine itmeyi,başkalarının mutsuzlukları ve başarısızlıkları ile mutlu olabilecek Çocuklar yetiştiriyoruz.

Hani paylaşmak değerliydi çokkk önceden. Neden bir günlük zor durumda kalmış o Çoçuklara belki ömür boyu adının yanına bir lakap takmalı.

Bu hakkı veren kim olabilir ki?

Her insan kendinden sorumludur. Çocuklarımıza insan olmayı öğretmek ona verebileceğimiz en değerli şey.

Ve

Bunu ömür boyu siz yanında olmasanızda taşıyacak.

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Hüzün Kokan Mevsim Zamanı

Hey Sen🙋Panik Yok🙆 Yaprak dökümü geliyor sadece🙏 Yaz’dan yorulmuş yaprakların önce sararacak,zayıf,yorgun olanları rüzgara karşı ordan oraya savrulacak. Çırılçıplak kalacak bazıları yine korkma üşütmeyecek kış mevsimi.Bazılarında meyveler olacak rüzgâr’a,yağan kar’lara rağmen kıskanma ve Sevin,başkaları için mutlu olmayıda bilmeli insan. Kendini teslim et üzülme, henüz kökünden kesilmedi ağacın,umut bitmedi,baharı bekle sükûnetle nasıl güzel yeşereceksin kimbilir.

O vakit geldiğinde misafirliğini iyi yap seni ziyaret edecek Kuşlara,civarında dolaşacak Kelebeklere😇

Yapraklarını döken Sonbahara sitem etme en güzel mevsimi görme şansı her zaman olmayabilir. Bak civarına yapraklarını dökebilecek,dallarına kuşların konamayacağı bir sürü ölmüş ağaçlar dolu iken. Ruhunu teslim et ve gülümse,sabırla,kabulleniş zamanı.

Ne demiş büyük Zat kilime sopayla vuranın gayesi,kilime vurmak değil toz almaya çalışmasıdır😊

HOŞLAR İÇİNDE GEL EN SEVDİĞİM SONBAHAR’IM 🙏🙏 ZİRA SENİ SEVDİĞİM ŞEHİRDE KARŞILAMAYALI ÇOK ZAMAN OLDU🙋

MTLU 1 DNYA MUMKN🙋

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK “

HİÇ

Sofraya dökülen bir pirinç tanesi karınca için çok şey ifade eder.

Gecenin ne kadar uzun olduğunu hasta olan bilir

Yolun uzun olduğunu zorda olan sevdiğine acil kavuşması gerekenler bilir

Yürekte oluşan yaranın şiddetini sofraya konulan eksik tabak koyan bilir

Toprak üstünde ise Sevdiğiniz kocaman sarılın zira Bayramlar beklemiyor gelince vakit, gitmek zorunda ise gidiveriyor insanoğlu zamansız vedasız

Ben yandım siz yanmayın Allah aşkına

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Sol yan ağrısı

Muhtemelen illâki birimizin ömründe sol yanı acımıştır. Kimi bu acı ile çok küçük yaşta tanışır ( ki üzüldüğüm),kimi büyüme çağında veya diğer yaşlarda. Kimi sevgilisinden ayrılırken,kimi korku ile kimi ölümcül kayıplarda.

Sevdiğin insanı sonsuzluğa uğurlamak ve artık tüm umutların bittiği bir yaşama alışmak sevgilinden ayrıldıģında yaşadığın acıdan daha en büyüğü ile tanışıyor insanoğlu.

Ne demiş şair sol yanıma batanın acı olmadığını bilmesem bıçak zannederdim.

Bazen değil aslında ćogu zaman geliyorsun aklıma dur bir arayıp sorayım diyorum kafama takılanı ve yokluğun ile karşılaşıyorum alt üst oluyorum. Genzime ve gözlerime Sensizlik kaçalı çokta iyi değil buralarda olmak zorunda olan ben.

Yokluğun isyan getirmedi ćok şükür Lâkin yüreğimde olan senide Hasretinle tecrübe edincede nasıl dayanacağımı bilemedim ALiiimmm🙏🙏🙏

Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

ALiiimmm’de gitti

Günlerden 3 Şubat’tı yıl 2018 Cumartesi Saat 09:00-09:20 civarıydı ablama doğum günü tebriği yazıp ALiiimi’de etiketlediğim. ALiiimmm iş sebebi ile o gün görememisti yazılanları. Zaten riskli işi olduğu için yazdıklarıma dikkat eder çok mesaj trafiğine girmezdim calıştığında.
O akşama doğru ALiimm düşmüş haberi alınca telefonu fırlattığımı hatırlıyorum. Çarşamba gittim Ankara’ya gitmeden en küçüğümüzün doğum gününü kutlamıştık. ALiiiimm en son kardeşimizin doğum gününü görebildi. Yorgundu pasta alacağı yerin ters olduğunu söyleyip alamam demişti ablama yine de gidip almış saklamış süpriz yapmıştı. Çarşamba gittim Cumartesi ALiimmmm’i yoğun bakımda gördüğümde elimi sıktı gözlerini açamasada kırptı. Ablam geldi oh dercesine.
İşte ben o gün öldüm. Onu öyle görünce, ALiiimm benden 1 hafta sonra öldü.
O yüzden doğum günüm yok artık. 40 yaş hediyesi ALiimmmmin yokluğu hikayesi var. Fatih’imle başlamıştı gökyüzü Sevdam ALimmm ile son buldu. Yağmuru da sevmiyorum artık,gökyüzünü de
“HAYAT VE HÜZÜN”

“DUA”

Cennet’in nasıl bir yer olmasını dilerdin deselerdi. Hiç şüphesiz Çocukların kahkalar attığı,mutlu çokkkkk mutlu olacakları bir yer olmasını dilerdim. Çocukların bunu yaşamaları için ölmeleri gerekmez Dünya böyle bir yer olabilseydi her iki tarafta bu mümkün olabilirdi.

Bir yerlerde ağlayan,korkan,zor durumda olan Ćocukların olduğunu bilmek ziyadesiyle beni öldürüyor ve ben deniz anaları gibi bir Ćocuğu deģil hepsini kurtarmayı istiyorum. 

Élimden bir şey gelmemesi beni öldürüyor çok üzgünüm bu da önemsiz.

    Sevgiyle 

“Önce ÇOCUK”

Kayıp

Manzarayı sevenler yokuşun yoruculuģuna katlananlardır. Zira sahip olmak adına değil.

O yüzden asıl olan manzaradır tepeler değil. Çoğu insan yok oldu tepelere sahip olmak adına,ne manzarayı görebildi ne de sahip olabildi.

Yokuşu çıkmak yorar,tepetaklak yuvarlanmak sakatlar. Hâlbuki hırs olmadan sakin sakin muhteşem güzelliği görebilseydi insanoğlu huzur ve mutluluğu bulabilecekti 🙂 🙂

Sevgiyle
“Önce ÇOCUK”

“BEN ÇOK BALLIYIM”

Yanımda olmasına rağmen zaman zaman yüreğimde ki korkuya engel olamıyorum. Yokluğunun hayali bile zaman zaman beni öldürüyor.

Bağımlı değil bağlı bir evlat yetiştirdiğim için beni şanslı klan sen tek yönlü adresimin sahibi.

Yine bir aksam üstü kokusunu hissedip zihnime kazımak için sarıldığımda ben çok ballıyım dediğinde hımmm çok sevindim bu durumuna peki sana bunu hissettiren duygunun ne olduğunu merak ettim paylaşırsan sevinirim.

Senin gibi bir annem olduğu için çok ballıyım.  Çocuğundan bu sözleri duymak anne adına keşfedilmiş bir  ödül  olmadığı düşüncesindeyim. Sonrasında ekledi ne kadar çok kötü anneler var iyi ki sen benim annemsin elbette müthiş mutlu oldum.Sonra kötü anne nasıl olunur veya kötü Çocuk nasıl olabilir? 

Onları çok özgür mü? Ćok mu sıkıyoruz? Her ikisi de veya benzer iletişimler bizde olmadı. Ne çok özgür ne Ćok dsiplin hatta dsiplinize edici herhangi bir psikolojik yaklaşım da bulunmadım. Bizde esas olan samimiyet,dürüstlük,doğruluk,yardımseverlik,merhamet, paylaşmak  hakimdi. Gerçi onun varlığı dünyamı o kadar güzel dolduruyorduki onu başka bir kalıba sokmanın manası yoktu. Zaten doğduğunda muhteşem bir kişilik yüklüydü benliğine ,benim yapmam gereken şey ona bu yolculukta ona eşlik etmekti ve her anın keyfine varıp duacı olmaktı.

    Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Ödüldür aslında yaşamak

Nehir kenarında bir bitki düşünelim. Doğa şartlarına alışmaya çalışan / ki bir tohumla başlar kollarının kucaklamaya yetmediği bir ağaç veya Çocuk.

Bu bitkinin tohumu oraya düşmüştü bir defa başka yerleri bilmeyecek oraya alışmaya çalışacak.

Büýüyene kadar bir çok mücadele vermek zorunda kalacak. Manzaranın doyumsuz tadını çıkarabilmesi,eşsiz ve güzelsiz bir ağaç olabilmesi yanında bulunan diğer bitkilere bağlı birazda. Yerini benimsemesi,hayata tutunmak adına küçücük zayıf yapısı sınavlardan geçeceği aşikâr.

Belki bu dünyanın çok eşsiz bir yer olduğunu düşünerek sabaha gün ışığıyla uyanacak ve yanı başında olan diğer bitkilerle güzel mutlu bir yaşam geçirecek…

Belki de yanı başında olan bitkiler onun kabusu olacak. Doğanın kanunu değil mi? Neler olabileceği meçhul  öylesine yaşamak hayata tutunmak için ve kendi kendine öğrenerek mutlu olmak var iken bu eşsiz manzarada ve sahip oldukları ile yaşamak yerine mutsuz bir hayatı olacak.

“Bu bitki bir Çocuktu aslında nerede ne sebeple doğduğunu bilmeden ya mutlu ya mutsuz olarak büyüyecek”

        Sevgiyle 

  “Önce ÇOCUK”

Anne-Baba ( ünvanı olan ünvansız)

Bazı insanlar baba ve anne olmamalı. Bu ünvanı veren Çocukların yaşadıklarını görüp,duydukça içimde yaşadığım acıyı tarif edemiyorum (şu cümleleri dahi oluştururken gorebilmem için gözyaşımı silmem gerekiyor). Kaç gündür bu konuyu yazmak istesemde kendimi durdurdum. Nedenleri sebepleri düşünüyorum da bu Çocuklara niçin böyle davranıyorlar sebebi bulamıyorum.

Komşu cinayetleri,tecavüzcüleri artık o kadar cehennem köşkü oldu ki dünya anne ve baba bile diğer insan yüzünden Çocuklarını öldürtebiliyor ya da öldürüyor. Düşünmesi ayrı güç yazması ayrı en kötüsü bir şey yapamamak.

Eşinden boşanıp Çocuğundanda boşanan insanlar ne tuhaf ne zor siz ne dersiniz sevgili okurum. Bu beğenmediğin bir eşyayı faturası ile geri vermek kadar kolay mı? Orda bile satıcının karşısında kem küm eğilip büzülürken bir Can önemlisi Can’ın olandan bu kadar kolay ayrılabilmek.

Birde 1-0 önde başlayan bir yerlere bırakılan yeni doğmuş Bebekler. Şimdi bu Yavrunun annesi babası böyle yapmış iken başka insanlar ne yapmaz. Her bireyin belki 2-3 kardeşi,dayısı,teyzesi var lâkin Allah’tan sonra tek olan anne ve baba değil midir?

Geçiyor fırtınalar,dalgalar sevgili okurlarım. Sonrasında gökkuşağını birlikte izliyorsunuz o aldığınız sperleri unutup yanınızda olan o en muhteşem varlığa dua etmekten ve şükür etmekten başka daha güzel ne olabilir ki Çocuğunuz yaşıyor ise sizde yaşıyorsunuz.

Bir anneye Çocuğu ile ilgili ölmek kelimesi dahi öldürür

Ne acınası bir durum insanlar marka diye taktığı gözlüğü yere düştüğünde hayatı alt üst olmuşcasına üzülen insanlar varken neden sana emanet edilen muhteşem varlığın değerini bir çöp kenarına atmayı doğru bilir.

Bu insanlar çaresiz veya hata sonucu hamile kalıp doğum yaptıysa o vakit yapması gereken en doğru düşünce görüyor olabilir. Ben her konuyu en hassas ve ince düşünen biri olsamda bu düşünceye ne aklım,ne duygularım anlam verebiliyor.

Çocuk doğduğunda ve büyümeye başladığında ne bilir korku,kaygı,marka vs. Çocuk anne rahminde sevgiyi dahi hisseder ve büyüsekte en muhtaç olduğumuz aradığımız şey sevgi değil midir?

Ucuz masrafsız olan en değerli olgu sevgiyi neden veremiyor ve sahip çıkamıyoruz.

Anne baba olmayı bilmiyor basaramıyorsan olma olmamalısında.

      Sevgiyle

 ” ÖNCE ÇOCUK”

İyi de yürekler aç

Aç olan Çocuğu fakirlik olsada illa doyurursun. Belki bir kuru ekmek, belki ekmeğin arasına konulan toz şeker , belkide Salça ile…

İlla doyar bir şekilde insan,önemli olan yürekleri doyurabilmek ve kişilik,karekterlerine güzel olan her şeyi işlemek.

Katillerde bir zaman Çocuktu.

Üstad Çocukları küçükken güldürün,kahkaha ile çınlasın eviniz inanın böyle büyüyen Çocukların yüreklerinde siyah hiç bir şey barınamaz😊

   Sevgiyle 

“Önce ÇOCUK”

Can Kırığı

Can kırıkları, cam kırıkları gibi değildir ki

Öyle süpürünce gitsin; içinde kalır, aklına geldikçe de batar…

Sadece yetişkinlerin canı yanmaz,bir Çocuğun canını kırarsanız ömür boyu unutamayacağı bir önsöz olursunuz. Çocukların iyi veya kötü karekteri olmak bizim elimizde…

Zira bir ömür bu kırıkları toplamak için uzun bir sürede değil mi? Ve bu büyük bir haksızlık!

  Sevgiyle 

“Önce ÇOCUK”

Bazı insanlar anne-baba olmamalı

Sosyal medya canavarları var birde evet net bu anne babalara tahammül edemiyorum.Çocuklarını sırf komik olsun,eğlence olsun adı altında o küçücük bedenleri ağlatarak videoya çekip YouTube’da paylaşıp veya diğer medyalarda paylaşarak keyif mi alıyorsunuz?

Çocuğunu konuştururarak ilk önce korkusunu söylemesini sağlıyor.Sonra  Çocuğu bu yaratık daha eğlenceli daha çok ağlamasını sağlayarak iğneden korkutuyor o zaman seni Doktor’a götüreyim de iğne yapsın diyerek Çocuğun ağlamasını artırıyor.

Bu nasıl zihniyet o küçücük yüreğe korkuyu katmak ile ne fayda sağlayacaksın.

Bu tür yaklaşımlar beni fazlası ile öfkelendiriyor.Özür diliyorum Çocukların gözünde yaşa ve korkuya sebep olan her şey beni ziyadesiyle üzüyor.

   Sevgiyle

“Önce ÇOCUK “

Oyuncak dükkanlarında ağlayan Çocuklar

Kendimizin yaşayamadığı Çocukluğumuzu kimi zaman aman ben yaşadım Ćocugum yasamasın düşüncesi ile Çocuğumuza daha iyi şartlar sunarak onları yanlış yönlendirebiliyoruz.

Çocukluğumda annem pazardan aldığı 1 kg üzümü hepimizi toplar bize yedirirdi. Maddi anlamda çok iyi imkanlarımız olmasada annem bizi öyle yetiştirdi ki buyüdüğümüzde bu imkanlara sahip olmasak dahi bir açlık veya başkalarının sahip yaşantısına imrenerek bakmadık. Yoksul geçen Çocukluğumuz o kadar zengin kişilik verdi ki bize her sıkıntıya şükür etmeyi unutmadık.

Aslında maddiyata hiç bir zaman değer vermeyen ben yetişkinliğimde her daim bununla sınavdan geçtim. Yine de durumu iyi hayatlar beni neden bende öyle yaşamıyorum diye kıskançlığa sebep olmadı.

Oğlum doğduğunda  (sanırım o günleri anlatmak ve yaşadığım zorlukları düşünmek dahi bogazımda bir düğüm,düşünmek bile istemiyorum bu konuları atlayacağım) beni anlayabilecek yaşa geldiğinde ona varlığı ve yokluğu öğretmem gerektiğini düşünmüş olmam şu an doğru bir karar vermiş olduğumun ispatı oldu.

Onunla birlikte dolaşmak alışveriş yapmak çok keyifliydi. Oyuncakcıya uğradığımızda öncelikle onu serbest bırakarak ne tür oyuncaklar dikkatini çekiyor bunu öğrenmeye çalışırdım. Ve oyuncağa karar verdiğinde birlikte bakalım yanımızda bunu alabilecek paramız var mı? diye onunda görmesini sağlardım. Sonrasında kendi kendime onuda bu sohbete katılmasını sağlayarak evet bu çok sağlam duruyor alacağımız paraya gerçekten değiyor diye onun kaliteli olan şeyin pahalı veya markada sadece olmadığını ögretirdim. 

Başka bi vakit yine Oyuncakcıya uğrayıp almak istediğimizde yine aynı sözleri söyleyerek para bölümünü boşaltarak bugün alabilecek paramizın olmadığını söylerdim.Sizce bu durum karşısında Oğlum bu  durumu nasıl karşıladı?   Hayır aģlamak veya öfke nöbeti olmadı hiç bir zaman almak istediği fakat almadığım hiç bir şey için ağlamadı…

 Bir gün birlikte yaşadığımız evimiz de merdivene bırakılan faturayı alıp anne benim harçlığımla bunu öderiz dediğinde 6 yaşındaydı.

Ve market alışverişlerinde diğer markette bu alışverişi yapsak fazla tutar dediğinde 8 yaşındaydı. Her zaman ihtiyacı olan bir şeyi alırken markasından ziyade ürünün kalitesi ,sağlamlığı bu paraya değer mi diye bakıyor. 

Her zaman diyorum bir insanı yetiştirmek küçük yaşta başlar. Unutulmuş kabartma tozu sonradan ilave edildiğinde bir işe yaramaz.

Hiç zor değil inanın Çocuğunuzu samimiyetle Sevin (tabi ki hepimiz seviyoruz.misafiriniz varken de onunla ilgilenin ) anlamaya çalışıp ne hissettiğini düşüncesini sorun ve hep konuşup anlatın. ONUNDA BİR BİREY OLDUĞUNU UNUTUP İHMAL ETMEYİN 

      Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Annemin gözleri bitmek bilmeyen yaģmurdu ve baharı unutmuş Annelere🌺

Benim en çok değer verdiğim Yaşlılar ve Çocuklar. Yaşlanan annelerimiz ,babalarımız ve büyüyen bizler. Onlar sağ iken elimden geldiğince kırmamaya çalışırım istekleri benim için zor olsa bile bunları yapmaya özen gösteriyorum.Çünkü çocukluğum da bana yaptıklarının birini dahi ödeyemeyeceğimi düşünürüm ve onlar yaşıyor iken bunu hissettirmek daha önemli bir o kadarda değerli olduğunu.Yokluklarında (ki Rabbim göstermesin) arkalarından ağlamak sahte gibi ,bana şimdi ihtiyaçları var  benim bebek ve hala şimdi olduğu gibi.

Neden bunları yazıyorum kendimi övmek mi? sanırım en başaramadığim şey, onların facebook,sosyalmedya hesapları yok ki görsünler övgü alayım ya da buralara bir şeyler karalayıp arayıp sormamak büyük hata olurdu. Dışarıda bir çok Büyüklerimiz var yaşlılar evinde kalan😔 veya ailesini unutmuş ziyaret dahi etmeyen insanlar.Yatağa bir odada öylesine yatırıp  yanına uğramayıp varlığı ağır gelen anne-babayı arasıra kontrol eden biz evlatlar zor evet kolay değildir bir insana bakmak.Lakin biz küçükken de onlar için kolay değildi. Biz doyalım diye kimi zaman aç kalkarlardı belki sofradan.Okumamız için fedakarliklar yapmaları nasıl unutabilir onlara nasıl kırıcı olabilirim ki.

Yaşıyorken sevmek lâzım ve bunu iliklerine kadar hissettirmek lâzım. Öldükten sonra ağlamak vicdânın acısı mı ? özlemin acısı mı? 

Varlığına şükür duyduklarım ömrünüz sağlıkla ve uzun olsun ben bir Asır size doyamam

  Sevgiyle

“Önce ÇOCUK “

Kanadı kırık Melekler

Bir Çocukta yaralar açan sadece fiziksel şiddet değildir. Bu yazıları yazmak o kadar ağır geliyor ki, hâlen Çocukların dünyalarını yok ettiğimiz düşüncesi beni fazlası ile yok ediyor.

Küçük bedenlerin kocaman dünyasını yok etme düşüncesi ne çok acı ne çok affedilemez bir olgu. Çocuklar ;hakareti,iki dudaktan çıkan olumsuz kelimeleri, unutamadıkları gibi tüm hayatı boyunca beyin onu her zaman hatırlatarak mutsuzluğa itiyor.

Klişe söz olacak aslında madem bakmasını sevmesini bilmiyorsun dünyaya getirme değil mi? Bu müthiş gökyüzü altında onun mutlu olmasını haksız kılan nedir?beden olarak zayıf olması mıdır? Biz koca insanlar dahi arkadaşının bir sözü ile alt üst ederken bu muhteşem varlıkları neden üzeriz anlayamıyorum.

Çocukları pazar arabası gibi kolundan cekiştiren ebeveynler,topluluk içinde veya yalnız iken hakaret edenler. Ya o daha bir melek ve ucması için anne baba olarak sana ihtiyacı var. Kanatlarını kırma kırma lütfen

Bazı insanlar kesin ve net baba -anne olmamalı…

Eğer bir Cocuğun gönlünü kırarsanız yapıştırıcı ile yapıştıramazsınız çünkü öldürürsünüz

Çocuklar ahhhh bu Çocuklar ah benim gönül sızılarım

       Sevgiyle 

“Önce ÇOCUK “

İş Yaşantısı

İş hayatı bir çoğumuzun tecrübe edindiği zor bir yoldur.Bunu kabullenebilirim hakta verebilirim. Çoğumuzun amacı para kazanmak aileyi gecindirmek. Kimimiz iyi şartlarda kimimiz zor şartlarda çalışıyor. Benim bu konuda ki düşüncem kim hangi işi yapıyorsa en iyi şekilde yapması konusundadır. Eğer o şartları kabul edip sonrasında zaten aldığım 3-5 kuruş neden daha çok çalışıp kendimi yorayım ki olmamalı. O işi kabul ettiğinde sana şartlar sunulup kabul ediyorsan o yaptığın işi en iyi şekilde yapmak.

Şartlarımız evet zor,hakkımızın yenildiği konular var elbette sonuna kadar katılıyorum. Bildiğim deneyimlediğim bir konu daha var ki içler acısı. Yeni nesil arkadaşlarda bu özveri olmadığı gibi çoğunda bir üst yöneticisine saygılarıda olmadığı. Belki bu düzene alışmak gerekiyor biz eski disiplini hak görmüş büyükler.

Her insan verilen emeği fazlasıyla hak edenlerdir. Bu kişiler belki Pazarcı, belki bir çöp toplayan arkadaşlar,temizlik yapan görevliler de benim açımdan aynı düzeyde yaptıkları işin yanı başlarına sıfatlandırdığımız bir adın önemi yok. Önemli olan insan ve varlığıyla her övgüye değer.

Çoğumuz hasta olduğu halde bütün gün çalışmak zorunda kalıyor ve hasta olduğunu dahi unutur taki mesai bitiminde hasta olduğunu hatırlar.

İş hayatı hâkikaten zor bir süreç bazen uçsan bile zaten ayakları yokta o yüzden uçuyor diyen insanlar varsa etrafımızda ki bu ruhu olmayan kötü enerji yayan insanları çokta takmamak lâzım. Kendi adıma bunun farkına varmam ömrümün yarısından sonra farkedebildim. 

   

    Sevgiyle 

“Önce ÇOCUK”

“Emek”

Güzel bir bahçe önce toprağın kalitesi,tohumu sonrada emekle olur.Zira dikeninden korkarsan kokusunuda bilemezsin rengarenk açan çiçeklerin..Seven Bahçıvan elinde ki diken yaralarını dert değil lütûf bilir..O yüzden en değerli çiçekler değer bilende güzeldir…

Bir söz vardır ki çiçeğe konan tek böcek arı değildir fakat bal yapmayı bilen tek böcek ise arıdır…
“LA TAHZEN” 

     Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Sesli,Sessiz Dualar’ım

Beni ve tüm insanlığı,dostluğun,sevginin,yardımseverliğin yağmur olup yağdığı,gökyüzünde yıldızların çok olduğu,zamanın aşka kurulduğu,ihanetin olmadığı,Çocukların seke seke yürüdüğü,yeşilliklerde yuvarlandıkları,yüzleri, elleri çamur olduğu güldüklerinde güneşi kıskandıran gözlerinin içinin ışık gibi parladığı,aşkın,iyimserliğin,yardımseverliğin zekat olarak verildiği coğrafyalara götürsünler istiyorum…😊🌼😊

  Not:Bu arkadaş annem’in bahçesinde😊

  Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Labirent 

Bir çuval pirinçti bu ömür;içinden sadece siyah taşları ayıkladığım,fakat beyaz taşlarında siyahlar kadar zararlı olabileceğini bilmediğim…

Hayat dürüst insanları değişterecek kadar kötü olsa da içlerin de hiç büyümeyen saf çocukluklarını öldürmeden büyütmenin saflığını ve  dürüstlüğünü taşıyorlar.

Gizli aldatmalar sevdiğin insanı üzerine basmadan çiğnemektir…

“Hayatta kalmak adına ne çok yok oluyoruz”

Öyle kolay değildir pişman olunduğun da haydi dön artık  demek belki de artık  sen kaybolmalısın yalnızlığın labirentlerinde…

   Sevgiyle

“Önce ÇOCUK”

Eksik kalmış kelimeler

Demli içiyorsan çayı içeceğin 2-3 bardak.Sonucu ćay demlikte bitmeden çöpe gider.

Hâlbuki ne demli ne demsiz içersen, tadına vararak keyifle, demlikte çay kalmaz.

Aynen hayatta böyledir. Birden yaşarsan yaşam denilen deneyimi bitersin. Ne az ne çok,ne hızlı ne yavaş yaşayacaksın ki değeri olsun.

SevgiyleÖnce ÇOCUK”

😁ÇOCUKLAR😁

Bir yerlerde Çocuklar gülüyorsa ben hüzünlenirim. Biz yetişkinlerin onların hayallerini çalacağımızdan korkarak.

Çocuklara bırakalım gökyüzünü bize gökkuşağı yapsınlar…

   Sevgiyle 

Önce ÇOCUK”

Çocuğunuz ile arkadaş olmak mümkün mü?

Neden olmasın! Uzmanların görüsü arkadaş olmayın anne-baba olmamız yönünde bende katilıyor ve ekliyorum.Anne -baba olmanın yani sıra Çocuklarımız bir sorunu oldugunda arkadaşlarına nasıl tereddütsüz  anlatabiliyor ise bizdede bu yakınlığı bularak anlatabilmesi.Aslında anne rahminde başlayan bu eşsiz iletişim sonsuz vadi gibidir.O yüzden yeni anne adayları bunu dikkate almalıdır.

Hiç tanımadığınız bir kişi ile iletişim kurarak arkadaş olabiliyorsanız,ilk günden itibaren sizinle olan çocuğunuzla iletişim kurmak neden zor olsun ki? Sadece yapmanız gereken samimiyet,sabır,kendisini anladığını bilmek ve en önemlisi onun da birey olduğunu kabul etmek iletişimi daha kolay hale getirecektir.

Evet o bir yabancı değil evinizin,ailenizin bir parçası; hata burda başlıyor belki de sen sonra yersen de olur önce misafirler yesin.Sen sus bakalım misafirlere ayıp olacak çocuklar öyle her lafa karışmaz. Misafirleriniz varken de çocugunuza söz hakkı verin başka ortamda olduğunda da,onun özgüveninin oluşmasını beklemek 20 yaşında oluşmaz daha küçükken vermelisiniz.

Çocukları anlamak zor olabilir Lâkin sizden daha iyi anlayacak kimse de yok.Bırakın ilk arkadaşı siz olsun.Çocukları eğer sağlıklı dinlemezseniz ,dinlenmiyorum zaten önemsenmiyorum ki ben diyerek içine kapanık veya agresif olabilirler ve artık size kolay kolay sorunlarını anlatmayacaklardır.

Anlayın,dinleyin,sorunu konuyu tartışın, önemseyin,vakit ayırın göreceksiniz ki her şey yoluna giriyor.

“En değerli misafirimiz Ailemiz”

   Sevgiyle

“Önce Çocuk “

Siz Çocukların gülüşlerinde ki gökkuşağını gördünüz mü?

Yazım genelde Çocuklar üzerine sanırım Çocuklar gönül sızım.

Bir köşede korkutulmuş Çocukları gördüğüm de içim paramparça oluyor. Neden biz anne-baba olarak küçücük bedenlere bu kötülüğü yapıyoruz anlayamıyorum. Çocuklarımız evimizin mucizevi varlığı onların büyüdüğüne şahit olmak harika.

Her Çocuk özeldir ve en değerli sevgiyi fazlasıyla hak ediyor. Çocuklar geleceğin bireyleri aynen bizim gibi bir gün büyüyecekler. Bir ÇOCUĞUN hayallerini çalmak geleceğini çalmak ile aynı orantıda.

Bir yerlerde ÇOCUKLAR gülüyorsa gökkuşağı ‘nı uzakta aramayın,gözlerinde bulacaksınız belki de gülüşlerinde.

       Sevgiyle

“ÖNCE ÇOCUK”

Nasıl etkili anne-baba olmalı


1. Çocuğunuzu korkutmayın. Çocuğa fazla baskı uygulamaktan kaçının. Kesinlikle dayak gibi bedeni cezalarda bulunmayın. Çünkü problemleri çözmek için dayağı kullanırsanız çocuk büyüdükçe dozu artırmanız gerekebilir. Öyle bir gün gelir bünye bu dayağı kaldırmayabilir. Evden kaçma, size karşı gelme ve hatta intihar gibi bir durumla karşı karşı karşıya kalabilirsiniz.

2. Ailevi problemlerinizi çocuğunuzun yanında kesinlikle tartışmayınız. Sizin yapmış olduğunuz tartışmalar çocukta güvensizlik ve endişe duygusu oluşturabilir.

3. Çocuğun yanında okulu, öğretmeni eleştirip tartışmayın. Böyle davranışlar çocuğun okuldan ve öğretmeninden soğumasına neden olabilir.

4. Çocuğunuz okulda yaptıklarını size anlatmak istiyorsa onu dinleyin. Onu önemsediğinizi ona hissettirin.
5. Çocuklarınız sürekli bir büyüme ve gelişme içerisindedir. O sizin çocuğunuz olsa bile sizden ayrı bir kişilik yapısı vardır. Bu nedenle onu tanımaya ve anlamaya çalışın.

6. Çocuklar hayatını deneme ve taklit yoluyla öğrenmektedir. Bu nedenle çocukların oyun oymalarına, arkadaşlık ilişkileri kurmalarına izin verin. Onu sürekli korumayın ama çok da serbest bırakmayın. Aşırı koruyucu bir ailede yetişen çocuk yaş olarak büyüse dahi çocuksu davranışlar sergilemeye devam eder.

7. Çocuğunuzun her isteğini karşılamayın, onlara tutamayacağınız sözleri vermeyin. Çocuğunuzu ne kadar sevseniz dahi ona karşı kararlı ve kesin davranışlar sergileyin. Eğer çocuğunuza tutarsız davranışlar sergilerseniz çocuk size karşı bir bocalama yaşabilir hem de sizin bu zafiyetinizden faydalanmak isteyebilir.

8. Sürekli nasihat vermekten kaçının. Çünkü çocuklar nasihatten daha çok davranışlarınızdan etkilenirler.  Bu nedenle çocuğunuzun nasıl biri olmasını istiyorsanız sizde öyle bir kişi olun.

9. Çocuğunuzla aranızda saygı ve sevginin olmasına özen gösterin.  Çünkü çiçeğin nasıl suya ihtiyacı varsa, çocuğunda sevgiye ihtiyacı vardır. 

10. Çocuğunuzla bağırarak konuşmayın. Bunun nedeni çocukların bağırarak konuşulanları dikkate almaları, içten dinlememeleridir. Çocuklarda, yumuşak ses tonuyla ve kesin ifadelerle söylenenler daha çok iz bırakır.

11. Çocuklarınızı korkutarak, sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak yetiştirmeyin. Yanlış davranışlarını hemen cezalandırmayın. Onun dinleyin, suçundan daha büyük onu rencide edecek cezalar vermeyin.
12. Çocuklarınızın sorularına mutlaka mantıklı ve doğru cevaplar verin. Sorduğu sorular karşısında; “Bu da sorulur mu?”, “Sen bunu bilmiyor musun?” gibi ifadeler kullanarak soru sorma şevkini kırmayın. Soru sorma şevki kırılan çocuğun aslında öğrenme azmi kırılıyordur.

13. Her çocuğun yeteneği farklıdır. Bu nedenle çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın. Bu kıyaslamalar çocuğun kıyaslanan çocuğa veya kardeşine düşman olmasını sağlamaktan başka hiçbir işe yaramaz.

14. Ona üstesinden gelebileceği işler vermeye ve onu motive etmeye özen gösterin.  Böyle yetişen bir çocuğun kendine güveni daha fazla olur.

15. Kuralları hemen öğrenmesini sağlamaya çalışmayın. Kurallara uymuyor diye hemen çocuğunuzu cezalandırmayın. Bu tür ana baba davranışı çocukta yalan söylemeye neden olabilir. 

16. Çocuğunuz eğer sizi çok kızdırıyorsa hemen sinirlenmeyin. Ona kızabilirsiniz ama asla onu aşağılamayın. Küçüktür anlamaz diye düşünmeyin. Sizin bu aşağılamanız karşısında o da sizi başkalarının yanında güç durumda bırakabilir.

17. Çocuğunuza haksızlık yaptığınıza inandığınız bir durum olduğunda bunu ona açıklamaktan, ondan özür dilemekten çekinmeyin.

18. Çocuğunuzdan örnek çocuk olmasını beklemeyin, çünkü oda sizden örnek anne baba olmanızı istemiyordur. Sadece ona karşı sevecen, anlayışlı ve sevgi dolu olmanızı beklerler.

19. Çocuğunuza zorla yemek yedirmeye çalışmayın. Yemek yedirirken rahat davranın, sağlıklı yiyecekleri alternatif olarak çocuğa sunun. Sofraya onun istediği yemekleri koymaya da özen gösterin. Yemek saatinden önce abur cubur şeylerle karnını doyurmayın.

20. Çocuklarınız kavga ettiğinde hemen hakemlik yapmaya, bir suçlu aramaya çalışmayın. Onların çözüm yolları bulmalarını sağlayıcı tedbirler alın. 

21. Çocuklar zaman zaman şiddet ve etrafına zarar verme duygusuna kapılabilirler. Çocukların duygusuna belki engel olamazsınız ama çevreyle ilişkilerinde şiddet kullanmalarını engelleyecek kurallar koyabilirsiniz. Koyduğunuz kuralları da mutlaka ödün vermeden uygulayın. 

22. Çocuklarınızın şiddet duygusunu bastırmayın, duygularını size açmasına fırsat verin. Duygularını size aktarırken çocuğu eleştirmeyin. Eleştiri çocuğun duygularını sözle dışarı vurmasını engelleyebilir. Duygularını dışarı vuramayan çocuksa bunu şiddet olarak arkadaşına, çevresine ve hatta kendisine yansıtabilir.

23. Çocuğunuza okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışın. Bunun için özellikle okul öncesi dönem çok önemlidir. Özellikle 0-6 yaşları. Bu yaşlarda bol resimli kitaplarla, bilmecelerle, tekerlemelerle, çocuğunuza kitap okuyarak onun okuma alışkanlığı kazanmasının temellerini sağlam atmış olursunuz. 

24. Okuma alışkanlığı olan bir çocuk sahibiyseniz, çocuğunuzun kin ve nefret duygusu aşılayan kitap okumasını engelleyin. Onun sevgi, dostluk, barış gibi çocuğun gelişimini olumlu yönde etkileyecek kitaplar okumasını sağlayın.

25. Çocuğunuzu iyi tanımaya çalışın. Ondan kapasitesi üstünde verim beklemeyin. 

26. Anne ve baba olarak ortak kararlar alınız ve davranışlarınızda her zaman doğru ve tutarlı olun. Anne ve baba arasındaki çelişkili davranışlar çocuğun bocalamasına, çatışma yaşamasına neden olacaktır.

27. Çocuğunuzun okula geliş gidiş saatlerini sürekli kontrol altında tutunuz. Onun kötü arkadaş ilişkilerine ve zararlı alışkanlıklar edinmemesi için ona iyi örnek olun, arkadaşlarıyla sizde iletişim içine girin.

28. Çocuklarınızın sürekli bir gelişim içerisindedir. Bu nedenle çocuklar cinsellikle ilgili size sorular zaman zaman soracaklardır. Onların cinsellikle ilgili soracakları sorulara hazırlı olun. Yalın bir şekilde ama dürüst olarak sorularını cevaplamaya özen gösterin. Ilımlı ve eleştirel olmayan yaklaşımınız onun bu bilgileri dışarıdan yanlış olarak almasının önünü kesecektir.  

29. Özellikle ergenlik çağında çocuklar fizyolojik ve duygusal yönden bocalamalar yaşarlar. Fizyolojik gelişim hızlı olurken duygusal gelişim yavaş olduğu zaman çocuklarda hırçınlık ve asi davranışlar görülebilecektir. Bu dönemde çocuğu anlayışla ve mantıklı karşılamak onun ergenlik çağını en az buhranla atlatmasını sağlayacaktır.

30. Çocuğun okul başarısı için öğretmen ve okul ile iletişim içinde olunuz. Çocuğa harçlık verip okula göndermek ile sorumluluklarınızın bitmediğini biliniz.

31. Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığı ona aylık veya haftalık olarak vermeniz onun kendini yönetmesini ve sorumluluk sahibi olmasını sağlayacaktır.

32. Evde çocuğunuzun verimli ders çalışabilmesini için gerekli mekansal ve psikolojik imkanları sağlayınız.

33. Çocuğunuza karşı ceza ödül dengesini sağlam kurun. Bunun formülü şudur: “Ceza, neyin yapılmayacağını söyler, ödül ne yapılırsa daha iyi olacağını gösterir. Mümkün olan her durumda ödülü tercih edin.”

34. Çocuğunuzu olmasını istediğiniz gibi değil, kendi olduğu gibi kabul edin. Böylece çocuğun en iyi kişi yani kendisi olmasını sağlamış olursunuz.

35. Çocuğunuzu ilgilendiren kurallarını onunla beraber koyun. Göreceksiniz ki birçok şey sorun olmadan çözülecektir.

36. Çocuğunuzla vakit geçirmeye özen gösterin. Onuna beraberken dünyaya onun gözüyle bakmaya çalışın. Göreceksiniz ondan sonra sürekli onunla beraber olmak isteyeceksiniz.

37. Çocuklarınız size çok şey öğretebilir. Bu nedenle onları düzenli izlemeye özen gösterin. Bakın o sizden ne kadar çok şey öğreniyorsa, sizde ondan çok şey öğreneceksiniz.

38. Öfkeli bir anınızda çocuğunuza ceza vermemeye özen gösterin. Çünkü öfkeniz geçince çocuğun davranışına bakışınız daha farklı olabilir. Bazen iş işten geçmişte de olabilir.

39. Çocuğunuzun istediği mesleği seçmesine izin verin. Çocuğunuza mesleğin adının değil, yaptığı işi iyi yapmanın saygınlık getirdiğini anlatın.

40. Son olarak şunu asla unutmayın: 

“SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLARAK DOĞMAK ONLARIN ELİNDE DEĞİLDİ, ANCAK SEÇME HAKLARI OLSAYDI, SİZDEN BAŞKA KİMSENİN ÇOCUĞU OLMAK İSTEMEZLERDİ…”

Alıntı.

     Sevgiyle

“ÖNCE ÇOCUK”


UTANGAÇ ÇOCUKLAR 

ÖNCELİKLE UNUTMAYIN YANINIZDA BÜYÜYEN MUCİZE VARLIĞIN ANNE ve BABASI SİZSİNİZ.

Yapmak istediği şeylerin listesi yaptırılmalı, bunlar birlikte oynanarak canlandırılmalıdır.

Toplumsal ya da akademik ortamlarda hissedebileceği kaygı düzeyini azaltabilmesi için ona destek olunmalıdır. Süreci ona anlatarak onu önceden hazırlamak, partilere erken gitmeye çalışmak, ilk gelen çocuklar arasında olmasını sağlamak, oynanacak oyunları önceden biliyor olmasına özen göstermek onu rahatlatacaktır. Sınıfta sözlü sunu yapacaksa başlangıçta sunumunun kısa olmasına ve rahatlayana kadar evde anne-babaya sunmasına fırsat verilmelidir.

Çocuğun özellikle iyi olduğu konularda başka bir çocuğa yardımcı olması için öğretmeniyle görüşülmelidir. İyi bildiği bir şeyi bir başkasına anlatabilecek konumda olmak, çocuğun başkalarıyla konuşma becerisini arttıracaktır.

Öğretmeni ile tahtayı silme, bitkileri sulama, bilgisayarı açma gibi sınıf içi sorumluluklar vermesi konusunda işbirliğine girilmelidir.

Daha önceden çalıştığı sorulardan birinin öğretmen tarafından sınıfta sorulması için öğretmenine danışılmalıdır, soruyu başkalarının önünde cevaplarsa çocuğun kendine güveni artacaktır.

Bağımsızlık ve sorumluluk, çocuğun utangaçlığını azaltacak, kendine olan güvenini geliştirecektir. Bu konuda çocuğa yardımcı olmak için, hangi yönlerinin onaylanmadığı ile ilgili olarak onunla konuşulmalıdır. Belli bir olay ele alınmalı ve bir daha yapma fırsatı olsa nasıl davranacağı sorulmalıdır. Söz konusu davranışı etiketlemek yerine tarif ederek, davranışı değerlendirmek yerine tarafsız kalarak, beklentileri genel değil, öznel örneklerle anlatarak, yorumlara karşılık tepki vermesini isteyerek çocuğa geribildirim verilmelidir. Eğer çocukla suçlamadan ve yargılamadan konuşulabilirse, şimdikinden daha farklı şekillerde davranma yollarını bulmasına yardım edilmiş olacaktır.

Bugünün çocuklarının yarın yetişkin olduklarında oldukça güç şartlarda yaşam mücadelesi vermeleri gerekeceği ve anne babaları gibi onları kucaklayacak ve destekleyecek yetişkinlerle bir arada olmayacakları düşünüldüğünde, kendi ayakları üzerinde durabilen, zorluklar karşısında mücadele gücü olan, duygusal ve sosyal açıdan güvenli ve güçlü çocuklar yetiştirmenin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

       Sevgiyle

“ÖNCE ÇOCUK”

ÇOCUĞUNUZLA ETKİLİ İLETİŞİM 

1: Emir Vermek, Yönlendirmek
Bu iletilerle çocuğumuza doğrudan anne-babanın duygu ve düşünceleriyle davranması iletilir. Bu tür emir cümleleri çocuğun yeteneğine, duygularına  ve kararlarına güvenilmediği iletisini verir.  Sonuçta çocuğunuzun size kırılmasına ve kızmasına neden olur.

“Hemen o yemeği bitir!”,

“ Çabuk sütünü iç!”,

“hemen özür dile !” gibi.

2-Uyarmak, Göz Dağı Vermek
Bu iletilerle çocuk korkmuş ve sindirilmiş olacaktır. Aynı zamanda bu iletiler çocuğun istek ve gereksinimlerine saygı duyulmadığını ifade ederler.

”Eğer evin içinde top oynamaya devam edersen, o topu keserim. ”,

“yemeğini yemezsen  bir daha seninle konuşmam.” gibi.

3-Ahlâk Dersi Vermek
Ahlâk dersi içeren iletiler, çocuğa otoritenin ve zorunlulukların gücünü ve doğrunun ne olduğunu göstermektedir. Ahlak dersi veren iletiler çocuğun yargılarına  ve kararlarına anne babanın güvenmediği  fikrini doğurabilirler.

“O  şekilde konuşmamalısın.”,

“Edepli, terbiyeli  insanlar böyle davranır.” gibi.
4- Öğüt Vermek, Çözüm ve Öneri Getirmek

Çocuğa bağımlı olması gerektiği, kendisinin bir şey yapamayacağı, kendisinin kararlar alamayacağı ve dıştan denetimli olmaları gerektiği iletilmektedir. Çocuğun ne hissettiği, ne düşündüğü ve ne istediğini anlamadan çözüm önerileri getirildiğinde, çocuk anlaşılmadığını hissedecektir.yetişkin hayatında bir yakınımız bize bir sorununu anlattığında genellikle ilk tepkimiz hemen ona kendisini o sıkıntıdan kurtaracak bir çözüm yolu göstermeye çalışmak şeklinde olmaktadır. Oysa belki de  o kişi sizden sadece  sizin onu dinlemenizi bekliyor olabilir.

”Neden gidip arkadaşlarınla oynamıyorsun?”,

“Elbiselerini yerine koyamaz mısın?” gibi.

5- Öğretmek, Nutuk Çekmek, Mantıklı Düşünceler Önermek
Zaman zaman bu iletiler çocuğun herhangi bir sorun yaşamadığı durumlarda kullanıldığında sorun yaratmayabilir. (Yemek yemeği öğretme gibi ) . Ama herhangi bir sorun durumunda bu iletiler çocukta yetersizlik duygusu, söylenenlere cevap vermeme, küsme ya da sunulan mantıklı düşünceleri çürütmek için çabalamaya neden olur.

“Ben senin yaşındayken …..”,

“yiyecek dökmek için değil yenilmesi içindir” gibi.

6- Yargılamak, Eleştirmek, Suçlamak, Aynı Düşüncede Olmamak
Olumsuz değerlendirmeler içeren bu iletiler, çocuğu en çok etkileyen mesajları içerir. Çocuk değersiz olduğunu hisseder. Çocuğun olumsuz bir benlik kavramı geliştirmesine neden olabilir.   Sık sık yapılan eleştiriler çocukta anne babası tarafından sevilmediği  duygusunu oluşturur.  Küçük yaşlardan itibaren yapılan  yoğun eleştiriler çocuğun da daha sonra kendisini sürekli olarak eleştirmesine  neden olabilir.

” Sen zaten hep böyle yaparsın”,

“geri zekalı”, “Bir şeyi beceremez misin?”

“Sen adam olacaksın da ben göreceğim”,

“çok dağınıksın, çok pasaklısın” gibi.

7- Övmek, Aynı Düşüncede Olmak, Olumlu Değerlendirmeler Yapmak
Bu iletiler günlük yaşamda oldukça sık kullanılır. Bir anlamada moral vermek gibi görünür. Çocuğun bir sorunu olmadığında ya da sorun yaratan bir durum olmadığı sürece yararlı da olabilir. Ama herhangi bir sorun durumunda, asıl soruna inilmediği için kızgınlık ya da anlaşılmamışlık hissettirirler.Bu durum biraz tuhaf görülebilir ‘çocuğumuzu övmenin neresi yanlış’ diye düşünülebilir. Ancak burada önemli olan normal zamanlarda çocuğun övülmesi değil, çocuğun bir sorununun olduğu zamanlar kastedilmektedir. Örneğin, çocuk ödevini yapamadığında

“sen akıllı çocuksun, yapabilirsin .” ya da

“Sen bunu yapacak kapasitedesin.” gibi.  Davranılması çocuğunuzu öfkelendirebilir.

8- Ad Takmak, Alay Etmek
Çocukların benlik imajlarını olumsuz etkiler. Çocukta sevilmediği  ve değersiz olduğu hissini uyandırırlar. Bir süre sonra çocuk da bu duruma tepki duyarak öfkelenmeye başlayabilir.

“Bebek gibi ağlama”,

”Sümüklü”,

“bücür” gibi.

9-Yorumlamak, Analiz Etmek, Tanı Koymak
Bu iletilerle çocuğa ben seni senden daha iyi tanırım iletisi verilir. Anne babanın  çocuklarıyla ilgili tahminleri tutarsa çocuklar yetişkinler tarafından her şeyin bilindiğini düşünebilir ve utanabilirler.  Ancak genellikle  anne babanın tahminleri doğru olmaz. Ve çocuk haksız yere suçlandığı düşüncesine kapılarak  öfkelenebilir.

“Bana inat yemeğini yemiyorsun.”,

“Aslında sen öyle demek istemiyorsun.” gibi.

10-Soru Sormak, Sınamak, Çapraz Sorgulama

Sorgulamak çocukta güvenilmediği hissi doğuracaktır. Ayrıca sorularla çocuk anne-babasının sorunu çözeceği ya da anne-babasının endişelendiği hissine kapılabilir. Çocukta anne babaya karşı güvensizlik ve tepki doğurabilir. Anne babasına daha az şey anlatmaya başlayabilir. Kendisini suçlu hissederek  sürekli savunmalar yapmaya başlayabilir.

“Ne yaptığının farkında mısın?”,

‘‘Neden bir türlü beceremiyorsun”,

“ Neden sözümü dinlemiyorsun?

Sen ne dedin? Nasıl?” gibi.

Yukarıda sayılan iletişim engelleri çocuğun anlaşılmadığını, kabul görmediğini, anne-babaya bağımlı bir kişilik yetişmesi gerektiğini iletirler. Etkili iletişim yollarının kullanıldığı ev ortamında ise, çocuk kabul gördüğünü, her durumda anne-babasına danışabileceğini ve yardım isteyeceğini, özerk bir kişiliğinin olduğunu hissederek büyür. Böylece, özsaygısı yüksek, daha  başarılı, çevresiyle daha uyumlu, zararlı alışkanlıklardan uzak ve daha olumlu arkadaşlıklar kuran bireyler olacaklardır.

Alıntı.

Sevgiyle

ÖNCE ÇOCUK

“SORUMLULUK  YASASI “

Bir kez sorumluluk sınırlarımızı oluşturduğumuzda, görevimiz olanın tüm sorumluluğunu üstlenebiliriz ve görevimiz olmayanı bırakabiliriz; böyle yaparak; başkalarını desteklemekten daha çok zevk alır ve daha uyumlu bir işbirliği içeren ilişkiler yaratırız.

“Birlikten kuvvet doğar. Hiç kimse, hepimizden daha akıllı ve kuvvetli olamaz.”
İnsanlar farklı sorumluluk düzeylerinde birlikte çalıştıkları her işte, bazı insanlar fazla görünebilirler. Ama onlar başka insanlar tarafından desteklenmektedirler, destek olmasa çabaları verimsiz olurdu. Bireysel düzeyde, bizim insanlar olarak görevlerimizi etkili bir biçimde yapmamız büyük ölçüde iç işbirliği durumumuza bağlıdır. Başkalarına yardım edebilmemiz için önce iç evimizi düzene sokmalıyız.

Kendimizle, diğer insanlarla ve koşullarımızla olan ilişkilerimizde; kendi uygun sorumluluk düzeyimizin sınırlarını belirlemeye ve tanımlamaya, değerlerimizin, ihtiyaçlarımızın, önceliklerimizin diğer insanlarınkinden (hatta ana-baba, kardeş, eş vb) haklı olarak çok farklı olabileceklerini görüp, kabul etmeye ihtiyacımız var.
Başkalarını desteklemek, onlara hizmet ve yardım etmek için güçlü itilim duyanlarımız, verme ihtiyacı içinde zayıf düşecek derecede aşırı işbirliğinde (aşırı özveri) bulunur. Aşırı özverililer, kendilerine verdikleri değeri başka insanlara yardım etme yeteneklerine dayandırır, karşılığında hiçbişey almadan akıtır ve bir tur paspas rolü alırlar.
Bunun altında abartılmış sorumluluk duygusu yatar. Bu duygu bizi başkalarının kendi davranışlarının sonuçlarından ders almalarına izin vermek yerine, onların hatalarını tamir etmeye çalışmaya götürür.
Aşırı işbirliğine fazla kaydığımızda, eninde sonunda diğer yöne, yani yeterince işbirliği yapmamaya kayarız. Duygusal ve zihinsel yorgunluk nedeniyle, “yetersiz işbirliği” haline dönüştüğümüzde; direnç gösterir, içerler, kendini tamamen geri çekme gibi durumlar yaşarız.
Doğru bir işbirliği haline ve dengeli sorumluluğa ulaşabilmek için tutumumuz ve eylemlerimizi değiştirmemiz ve denge noktamızı bulmamız gerekir. Bu o insanlara işleri kendi başlarına yapmaları için cesaretlendirmek, yetki ve izin vermek anlamına gelebilir.
Sorumluluk yasası bize, rahatlık bölgemizi belirlemenin, ona saygı göstermenin, onun sınırları içinde çalışmanın önemini ve gerekliliğini anlatır. Kendi iç değerimize saygı göstermemiz gerektiğini hatırlatır.
Sorumluluk Yasasını uyguladığımızda, başkalarını destekleriz, aynı zamanda başkalarını bize sundukları desteği kabul ederiz. Her ikisi arasında denge kurarız. Yapmamız ya da olmamız “gerektiğini” düşündüğümüz şey ile kalpten arzuladığımız şey arasındaki farkı görürüz. Yapmaktan dolayı kendimizi içsel olarak iyi hissedebileceğimiz şeyleri yaparız. İçsel olarak kendimizi iyi hissetmezsek duygularımızı ifade eder, uzlaşmaya varırız. “Ben bu kadarını yapabilirim, gerisini sen yapmak zorundasın” Bu sorumluluğun kalbi ve işbirliğinin ruhudur
“İç huzura kavuşmak için, evrenin genel yöneticiliğinden istifa etmeliyiz”

Larry Eisenberg

Sevgiyle

Önce ÇOCUK

Çocukların Yüreklerinde ki Açlık

Çağımız gereği bir çok yeniliklere sahibiz.Son teknoloji cihazlar,hayatımızı daha çok kolaylaştıran ürünler var iken çoğumuz mutsuz olabiliyor.

Sahip olduğumuz şeyler bize yetmiyor daha üst modelini istiyouz çoğu zaman.Çocuklarımız daha çok başarılı olmalı hele bu zamanda başarılı olmazsa aç kalacağı endişesindeyiz.Hakli yönlerimiz elbette var ebeveyn olarak elbette en iyi,en doğru yerde olmaması kaygısı yaşıyoruz bu çok normal bir durum.Lâkin her çocuğu aynı teraziye koymak ve aynı başarıyı kendisinden beklemek ne kadar doğru bir düşünmek gerekiyor. Örneğin; bir tohum iklim şartlarına ve toprağına göre eşit derecede ne kadar fazla verimlilik verebilir.Bazı bölgede 1 yılda büyüyen bir fidan başka bölgede 2-3 yılda fidan vermeye çalışır.Ama illâ ki topraktan çıkmaya çalışır. Bunun için sadece su vermek yeterlimidir.Bazı fidanlara evet Lâkin bazılarına değil;bunun için toprağın çeşidi,iklimi,doğru yer olması gerekir öyle değil mi? 

Çocuklar içinde bu gerekli doğru yer ve zaman.Sadece karnını doyurduğumuzda,kişisel ihtiyaçlarını karşıladığımızda ondan başarılı olmasını beklemek yanlış toprakta çıkmasını beklediğimiz fidan kadar anlamsız olur. Bir çocuk anne rahminden itibaren artık bir ebeveyn olmuştur ve doğası gereği sevilmek ve anlaşılmak,saygı duyulmasını bekler. Çocukları anlamak onunda ihtiyaçları olduğunu onunda söz hakkı olduğunu bilmek ister.Eğer bunlardan birini yapabiliyor onu anlamaya çalışıyorsanız o da sizin anlatmak istediklerinizi anlayacaktır.Kendisine ait bir odası olmuş olması  onunda o evde hakkı olduğunu gösterir.

Başarı her çocukta aynı derecede olmaz. Aynen biz gibi o vakit hepimiz çok başarılı ebeveyn olurduk.

Samimiyet,Sevgi,Saygı,Güven var ise tohumunuz doğru yerde merak etmeyin.Zamani geldiğinde fidan verecektir.Sadece biraz sabır.

Ne kadar çok yoğurursanız o kadar lezzet çıkar hamurunuzdan….

Mesleği olmayan aç kalmıyor,sorumluluk sahibi olmadığından aç kalıyor. Diplomalardan ziyade birey olarak yaşadığı yerden ilk başarısını alır ise ne mutlu ona ve size. Aileden öğrenemediği saygıyı,aç kalan yüreğindeki sevgiyi yanlış yerlerde arar çocuklar. 

Çocuğun yüreği evinde doyarsa dışarda sadece kendisinin sevdiği ve evinde bildiği tadı yer. Zira evinde bilmediği bir tadı dışarda tanımlayamaz ve deneyimle yediğinde o vakit geç olabilir.

Çocuğunuzun yüreğini evinizde doyurun,sabırla,zaman ayırarak aynen dostlarınızı evinize çağırıp ağırlarken nasıl titizlikle hazırlık yapıyorsanız çocuğunuz en mukemmelini hak ediyor.

Sevgiyle;

Önce ÇOCUK 

​KİŞİSEL GELİŞİMİN KURALLARI

  

Kural 1: Asla kendinden şüphe etme… Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana aksini söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir.

Kural 2: Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa o zaman çirkin ördek yavrusu hikâyesini hatırla… Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.

Kural 3: Geçmişte yaptıkların için pişmanlık duyma ve özür dileme. Yasadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın hataları ve yeniden ayni durumda olsan nasıl davranacağını iyice duşun ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir.

Kural 4: Mümkün olduğunca kimsenin senin adına karar vermesine izin verme ama başkalarının hakli olabileceğini de unutma. Bu hayat senin ve istediğin gibi yasamaya hakkin var, fakat başkalarını dinle ve onların bakış acısını anlamaya çalış.

Kural 5: Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karsındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol acıyorsa, o zaman o insan sana değer vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini yâda sana zamanla önem vereceğini düşünme. Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanlar ailendir.

Kural 6: Asla kaybetmekten korkarak, sırf inanmak istediğin için karsındaki insanin sevgi sözcüklerine inanma. Sevgi insanin kalbindedir, gözlerindedir, davranışlarındadır, ses tonundadır, sana verdiği önemde ve değerdedir, senin için yaptığı fedakârlıklardadır. İnsanlar çok kısa zamanda sevgi sözcüklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar. Bunları dinle ama gerçek sevgiyi >karsındakinin davranışlarına bakarak bul. İnanmak istediğin için değil gerçek olduğu için karsındaki insanin sözlerine inan…

Kural 7: Her zaman ama her zaman, mutlaka kalbini dinle. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısıyla içindeki sesle konuşmayı öğren. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle. Başka şekilde hissetmek için ikna etmeye değil, gerçekten ne hissettiğini bulabilmek için dinlemeye çalış. Bazen içindeki ses sana çok zor geleni yapmanı söyleyebilir yâda duymak istemediklerini söyleyebilir Korkma… Ve içindeki sesi dinlemeye devam et…

Kural 8: Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran. Kendini sev, şefkatle yaklaş. Yanlış yaptığında acımasızca kendini eleştirip üzme… Aksine basını oksa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini söyle. Üzgün olduğunda, kırıldığında, acı çektiğinde, mutsuz hissettiğinde kendine özen göster, tıpkı hasta bakar gibi kendine bakim uygula. Yapmaktan hoşlandığın aktivitelerle meşgul ol ve bu durumdan çıkarak kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermeyeceğini göster.

Kural 9: Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu asla unutma ve bedel ödemekten istemediğin için kendini boşlukta bırakma. Örneğin bir insani incitmişsen, ödeyeceğin bedel o insanin güvenini yitirmektir. Eğer seni sevmeyen biriyle birlikteysen, yalnız kalmaktan korkup ilişkide kalma, çünkü kalmanın bedeli sevgisiz bir hapiste yasamaktır. Eğer farklı olmaktan korkuyorsan ve başka insanları taklit edip onlar gibi olmaya çalışıyorsan, ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmek olacaktır. Diğer taraftan bazen kendin gibi olmanın bedelinin de yalnız kalmak olduğunu unutma. O halde yasamda her zaman bir bedel ödeyeceğini hatırla. Bir adim atmadan önce mutlaka ödeyeceğin bedeli bil ve kazanacaklarını gör

Sevgiyle 

Önce Çocuk

​Onarmak mı Yıkmak mı?

Kumdan bir kale düşünün. Çevresine güzel su kanalları yapmış, hendekler kazmışsınız.

Yalnız öyle bir yere inşa etmişsiniz ki kalenizi, dalgalar güçlendikçe önce su kanalları doluyor, sonra heybetli surlarınız tuzlu suyun ellerinde giderek erimeye başlıyor.

Sizse elinizde küçük plastik kovanız, sahilden topladığınız kuru kumlarla surları onarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız yamalar, bir sonraki dalganın darbesiyle çirkin şekiller almaya başlıyor.

Küçük plastik kovanızla habire koşturup duruyorsunuz. Kan, ter ve panik içinde!..

O kadar odaklanmışsınız ki “onarmaya”, bu yıkımın artık sizin kontrolünüzde olmadığını göremiyorsunuz.

Oysa bir dursanız, durup da yukarıdan baksanız kaleye, çamur haline gelmiş surlara ve dalgalara; onarmaya harcadığınız sürede yepyeni bir kale inşa edilebileceğini göreceksiniz. Denizin biraz ötesinde, yeni bir başlangıç yapabileceksiniz.

Yaşam da birçoğumuz için böyle geçip gidiyor.

Katlanamadığımız bir işimiz, sevmediğimiz bir çalışma ortamımız ya da gururumuzu inciten bir yöneticimiz oluyor bazen.

“Alışmaya” çalışıyoruz. İncinen yerlerimize her gün küçük yamalar dikiyoruz.

Ertesi gün sökülüyor yamalarımız, yara bere içinde, delik deşik, yorgun argın dönüyoruz evlerimize. “İşimi sevmiyorum ama dayanmak zorundayım!” diyoruz. Her şeyi bırakıp düşlerimizin peşinden gitmek, bir lüksmüş, şımarıklıkmış gibi görünüyor gözümüze. Öyle ki utanıyoruz da bazen, gitme düşlerimizden!

Parasal anlamda risk alalım ya da almayalım; “Çevrem ne der? Yıllardır çalışıp aldığım terfilerim ne olur?” kaygılarımız, hırslarımızdan ve profesyonel (!) değerlerimizden vazgeçemeyişimiz ve daha birçok neden bile bizi yeni başlangıçlardan alıkoyabiliyor.

Aynı durum ilişkiler için de, bitmiş ama süregelen evlilikler için de, hani o hep gidip yerleşmek istediğimiz huzur dolu sahil kasabası için de geçerli; değil mi?

Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?

Hayatınızdaki bazı kumdan kaleler, denize karışmayı çoktan hak etmedi mi?Alıntı

Sevgiyle 

Önce Çocuk

ZİHNİMİZ HER GÜN EKLENEN BİR MEZARLIK…

İdmansız kuş misali kafeste yaşayan bir varlığız. Gökyüzüne ulaşmaya çalışıyor,lâkin kanatlarımız o kadar idmansız ki her defasında olduğumuz yere iniyoruz.

Zihnimiz dolan lâkin her defasinda üst üstte koyduğumuz bir mezarlık misali.Zihnimizi dolduran o kadar gereksiz düşünceler varki ne vakit doldu onca şey.Sevgiyle beslenmek yerine zehirli duygularla beslenen insanları hiç anlayamadım.

Bir gün yok olacak bu dünya’nın bu kadar büyük zehirli sarmaşıklarla dolmasına anlam veremiyorum. Eşlerini yaşam garantisi görenler,çocuklarını yaşlılık garantisi görenler,ailelerinini olduğu gibi kabul edemeyip hep bir üstünü isteyenler.Bitmiyor değil mi ?istekler ,arzular. Mutluluğu bulan insanlar kim biliyor musun? Şükrü bilenler sahip olduğu şeylerin değerini bilenlerdir. Biz sadece emanetciyiz hiç bir şey bize ait değil.

Hadi gelin martılara simit atalım ve unutalım savaşmaýi

 Mutlulukla beslenen insanlar kazananlardır,mutsuzlukla beslenenler kaybedenlerdir.

Bitmeyecek her şey için bir son var,ulaşamam oraya dediğin her şey için bir yol var.Ulaşırken kimseyi kırmadan,ezmeden gittiğinde ne mutlu sana,eğer ki ulaşmaya çalışırken önüne dikenlerin çıkması senin ulaşamayacağın anlamına gelmez bu bir engel değil.Azimli bir insan yolu bilenden daha önce varır gideceği yere önemli olan yolun sonu senin için ne düşündürüyor. 

Sevgiyle

Önce Çocuk

Korku

Çoğu psikolojik korkular,kaygılar,karamsarlıklar,mutsuzluklar,endişeler ve bir çok duygu durumu çocukluğumuzda yaşadığımız olumsuz durumlardan kaynaklanabiliyor.

Hani bilindik bir cümle vardır ya çocukluğuna inmek gerekir diye;esasında doğru bir söz olarak düşünülebilir. 

Çocukları yetiştirirken yapılan en büyük hata başka biri ile kıyaslamak;düşünsenize sizi müdürünüz çalışma arkadaşınızla sürekli kıyasladığını nasıl üzülürdünüz değil mi?Halbuki siz yaptığınız ve yapabildiklerinizle sizsiniz bir o kadar da deģerli…Çocuklar da kendi yapabildikleriyle veee yapacaklarıyla değerli bir de daha küçük bedenleri yeni öğreniyor iken bu  kadar  fazla sorumluluk ve duyguları taşıması ağır gelmez mi? Bizler bile elimize marketten bazen taşıyabileceğimiz kadar yük alıyoruz. 

Şahit olduğum bir konu ise Çocukları hastalandığında Doktora söyleyeceğim sana İĞNE YAPSIN,HEMŞİRE HANIM BU ÇOK YARAMAZ DİLİNİ KES BUNUN,İĞNE YAP BUNA gibi kiiii bu en ağir korku sebeplerindir.Bu aynen Doktorun size kansersin sen dediğin de o anda ki korkuyu hissedebildiniz mi? Bunun gibi bir duyguyu küçük bedeni ile nasıl savunabilir nasıl kendini koruyabilir.Yetişkin olsa dahi bayılan bir çok hastam oldu;altında yatan sebeplerden biride bastırılmış lakin zamanı geldiğinde dışa yansıyan duygu durumudur.

Küçük olsalar dahi onlar geleceğin büyükleri peki hangimiz çocuğumuzun mutsuz olmasını isteriz;sanırım bunu hiç kimse istemeyecektir.

Çocuklara yetişkin gibi davranıp,önemseyip;şefkat ve sevgiyi eksik etmez bunu hem alışkanlık haline getirir ve gerçekten bunu hakkettiklerini düşündüğümüzde her şey daha kolay ve hak’kı ile olacaktır.

Sevgiyle

Önce Çoçuk 🙂

Yeni Doğan Bebeklerde Beslenme

Bebekler yeni doğduğunda gerek doktorların gerekse büyüklerimiz bazı önerileri olacaktır.Bebeklerin uyku düzeni gibi beslenme düzeni de önemlidir.Doktor önerileri belirli saat aralıklarında sadece 10 dk.gibi annenin bebeği emzirmesi doğrultusunda bilgiler içerir.

Bebeğiniz uyandı ve ağlıyorsa beslenmek istiyorsa hiç bu kurallara uymamıza gerek yok emzirin.Doygunluk hissi olduğunda zaten emmek istemeyecektir.Zaten mide kapasitesine göre emecek.Çene kasları gelişmediği için emerken hemen yorulurlar o yüzden diğer emme saati çok geç olmayacaktır.O yüzden bırakın bebeğiniz buna karar versin.

Yeni doğan sarılığı anne sütü .yetersiz kaldığı durumlarda daha fazla görülür. Telaş yok inanın bebeğiniz sizi yönlendirecek.Bebeğinizle konuşmayı ona yetişkin gibi davranmayı ihmal etmeyin.

Sevgiyle

”ÖNCE ÇOCUK” 🙂

”ÖNCE ÇOCUK”

Doğduğunda minik el,ayaklara sahip çocuklarımız ne çabuk büyüyorlar öyle değil mi? Çoğumuz heyecanlı,panik içinde olsalar da bir şekilde büyüyen çocuklarımız.

Anne karnında iletişim kurmaya çalışmalıyız.Uzmanlara göre anne karnında bebekler olumlu olumsuz her şeyi hissederler.O yüzden her fırsatta oturduğunuzda ,yolda giderken,uyumadan önce,uyandığınızda her daim iletişim içinde olmanızı öneririm.Konuşun gününüzü anlatın merhaba diyin emin olun ki sizi duyacak ve hissedecektir.

İlk göz temasınız doğarken ne çok özel değil mi? Hoş geldin Hoş geldin Dünyamıza bebeğim olmalı. Doğduktan sonra da iletişiminizi eksik etmeyin (merhaba,günaydın,iyi geceler,bugün nasılsın bakalım,harika gözüküyorsun,ağladığında senin için ne yapabilirim,işiniz var ise biraz müsaadene ihtiyacım var gibi) bu diyaloglar sizinde konuşma ve iletişim alışkanlığınızı hem değiştirecek hem birlikte büyüdüğünüz zaman diliminde diyaloğunuz muhteşem olacak.

Unutmayın toprağa ekilen filize ne kadar fazla emek verirseniz o kadar güzel büyür.

Sevgiyle

“Önce Çocuk”